
İstediğini, hatta istediğinden fazlasını almak anlamında 14 Mayıs seçimlerinin tek kazananının Sinan Oğan olduğunu söylemek mümkün.
AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim öncesi anketlerin yarattığı halet-i ruhiyeyi darmadağın edecek şekilde seçimi önde bitirse de kendi standardında bir geriye düşüş yaşadı. Seçim sonrasında 2015’ten 2023’e süregiden oy kaybının hesabının yapılması bu anlamda iktidar için elzem görünüyor.
Millet İttifakı ise seçim öncesinde kamuoyunda baskın olan söylemin aksine seçimin mutlak kaybedeni. Buradaki “mutlak” ifadesinin kaynağında ise ittifakın, özellikle de CHP’nin seçim gecesi performansı yer alıyor.
Şimdi, AK Parti, CHP ve Oğan özelinde ittifakların seçim performanslarına ve bu performansların işaret ettiği hususlara bir göz atalım.
AK Parti Seçim Sonucunu Yanlış Okumamalı
AK Parti’nin 2015 sonrasında oy oranının periyodik bir şekilde azalmaya uğradığı görülüyor. Ortalama 7 puanlık düşüşler AK Parti’yi, kazandığı zafere rağmen kendi içinde bir yenilenmeye sevk etmeli. AK Parti, özellikle 2018 sonrasında sahip olduğu oy potansiyelini korumayı öncelik hâline getiren bir strateji takip etmiş görünüyor.
Nitekim 14 Mayıs’ın kesin olmayan sonuçlarına göre partinin aldığı yüzde 35,61’lik oy, 2002’de aldığı oyla, yüzde 34,42 neredeyse aynı. Kazanılan zaferin yanında partinin, oy potansiyeli anlamında başladığı noktaya döndüğü görülüyor.
Oy düşüşünün periyodik olarak işlememesi için AK Parti, pragmatik niteliğini ön plana çıkarıp kendini yeni koşullara ayak uydurma ve yeni koşullar yaratma yolunda yeniden inşa etmeli.
Seçim | Oy Oranı % |
7 Haziran 2015 | 40,8 |
1 Kasım 2015 | 49,50 |
2018 | 42,4 |
2023 | 35,61 |
2002 | 34,42 |
Cumhur İttifakı’nın MHP, YRP, HÜDA-PAR ve BBP’den oluşan bel kemiği, ilk bakışta Türk-İslâm sentezi odaklı yeni bir Erdoğan dönemini işaret ediyor olsa da demokratik bir rahatlamanın hem toplumsal hem de ekonomik psikoloji açısından gerekli olduğu aşikâr.
Muhalif seçmenin özellikle HÜDA-PAR ismi üzerindeki endişelerini giderecek şekilde hem bu partinin kısmen merkeze çekilmesi hem de demokratik tasarrufları ihmâl etmeyecek bir yeni dönem inşası elzem görünüyor.
AK Parti’nin, kamuoyunda sempatisini yitirmiş isimleri geri plana çekmesi, kabineyi Ortodoks iktisadi politikaları da içeren, “keskin olmayan” isimlerden oluşturması ilk adımda yapılabilecek hamlelerden.
Aksi takdirde, oy oranındaki periyodik düşüşe rağmen kazanılan seçimin salt “mevcut durumun tasdiki” şeklinde okunması durumunda gelişmeler ne Erdoğan ne de Türkiye için ne dış ne iç politika için olumlu bir seyir izleyebilir.
CHP: Yanlış Stratejinin Üzerini Yanlışlarla Örtmek
CHP’nin seçim stratejisinin bir parçası olarak yaklaşık 40 milletvekili verdiği DEVA, Saadet, Gelecek ve DP’den umduğu desteği alamadığı görülüyor.
2018 seçimlerinde 14 Mayıs’ta aldığı oyun 2,5 puan altında 146 milletvekili sandalyesine sahip olan CHP, dört partiye verdiği milletvekili kontenjanı düşüldüğünde 139 milletvekili ile mecliste yer alacak.
Türkiye Değişim Partisi lideri Mustafa Sarıgül de bu listeye dâhil edildiğinde CHP’nin, 2018’e göre oy oranını arttırmasına rağmen kazandığı sandalye sayısı 138’e inmiş olacak.
Seçim | Oy Oranı % |
7 Haziran 2015 | 25 |
1 Kasım 2015 | 25,3 |
2018 | 22,65 |
2023 | 25,37 |
2002 | 19.39 |
Her ne kadar CHP’ye ya da Millet İttifak’ına kazandırdığı oy miktarı tartışmalı olsa da bu dört partinin Altılı Masa’daki varlığı Kılıçdaroğlu’nun adaylığına meşruiyet kazandırmaya dayanıyordu.
Bir başka ifadeyle, bu dört partinin Altılı Masa içindeki varlığının Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik bir konsensusun zorlayıcı unsurları olmaktan öteye geçemediğini söyleyebiliriz. Keza Altılı Masa’yı öncesi ve sonrasıyla analize tabi tutan raporumuzda da belirttiğimiz gibi 2 Mart krizine yol açan sürecin payandalarından biri, Kılıçdaroğlu’nun “gerekirse beş parti imzalarız” restine imkân tanıyan bu dört partinin yaklaşımıdır.
Bu dört parti, daha genel düzeyde sağ seçmeni yakalama ve Erdoğan karşıtlığında farklı kesimlerin güç birliği ettiğine dair kanaati güçlendirme amacıyla da Altılı Masa’da yer alırken seçim sonuçları bu amacın da gerçekleşmediğinin kanıtı.
Cumhurbaşkanlığı’nın resmen kaybedilmesinin akabinde ittifakın dağılacağına dair söylemler CHP kanadından daha önce gelmişti. Böyle bir durumda söz konusu dört partinin mecliste takip edeceği politikaların ne şekilde geleceği de soru işareti.
CHP’nin bunun yanında ciddi bir “kendini yenileyememe” sorunu var. Tabloda ilginize sunulan son dört seçimin sonucu bu sorunu gözler önüne seriyor.
Her ne kadar kamuoyunda “Ulusalcı/Atatürkçü” çizginin “küçük olsun, benim olsun” mantığından kurtulduğuna dair söylem baskın olsa da kastettiğimiz sorun CHP’nin yönetme, siyaset yapma biçimiyle ve bu siyaset yapma biçiminin toplumun farklı kesimlerinde yarattığı tahayyül ile alakalı.
Oy oranlarındaki ortalama da bu sorunu somut düzeyde tasdik ediyor. Bunun anlamı helalleşme, merkeze açılma ya da ulusalcılıktan sıyrılma gibi adımların seçmende ciddi bir karşılığının olmamasıdır.
Aynı şekilde bu durum, Kılıçdaroğlu’nun adaylık ısrarını ve son kertede adaylığını özellikle İYİ Parti’nin “saha raporlarının belirlediği kazanacak aday” argümanına karşı meşrulaştırma işlevi gören “farklı kesimleri bir araya getirebilme” söyleminin pek de bir gerçekliğinin olmadığını gösteriyor.
Bu bağlamdaki bir diğer husus da CHP’nin 14 Mayıs gecesi ortaya koyduğu performans. Nitekim hem Cumhurbaşkanı yardımcısı adayları olarak kamuoyuna sunulan belediye başkanlarının açıklamalarındaki çelişkiler, altı doldurulamayan iddialar hem seçim gecesi Kılıçdaroğlu’nun, seçim öncesi coşkusunu hiçbir şekilde yansıtmayan ve bu yüzden de kendi seçmenini memnun etmeyen kısa konuşması CHP’nin hanesine eksi yazmış durumda.
Bu durum, özellikle de İmamoğlu’nun siyasal imajına negatif yönde etki etmiştir.
Seçim gecesi parti içinde yaşanan koordinasyonsuzluk, PR’ı fazlasıyla yapılan veri sisteminin işlememesi ve akabinde sorumlu ismin görevinden alınması CHP’nin kapasitesine dair her şeyden önce kendi seçmeninde soru işaretleri yaratıyor.
Aynı şekilde 14 Mayıs öncesinde yoğun bir şekilde yaratılan “değişim beklentisi”, gelen başarısızlık sonrası aynı yoğunlukta bir hayal kırıklığına yol açtı. Entelektüel ve medyatik boyutta, neredeyse boşluk bırakmayacak şekilde oluşturulan “kesin kazandık” ikliminin kendisi bizatihi bir hataydı.
Bu iklimin bir diğer yüzü de bir tür ideolojik fantezi işlevi görmesidir: Toplumsal ayrışmayı, antagonizmaları yanlış okuyan bu fantezi, muhalif kamuoyu tarafından gerçekliğin bizatihi kendisi olarak ele alındı. Oysa bu ideolojik fantezi CHP tarafından öne çıkarılan oligarşik bir kurguydu.
Daha önceki analizlerimizde önemle vurguladığımız gibi 14 Mayıs seçimleri “seçeneksizliğin” hükmünde girilen “kazandığını düşünenin kaybettiği bir seçim” olacaktı. Bu husus hem CHP hem de muhalif kamuoyunda, Erdoğan karşıtlığının yarattığı tepkisel havada göz ardı edildi.
14 Mayıs sonrasında “dipsiz kuyu”, “son 12 gün” gibi, daha önce pozitif çerçevenin ardına gizlediği negatif bir söylemi iyiden iyiye açığa çıkarılması da bu yanlış stratejiye, derin bir yanlış daha eklemiş görünüyor.
Bu yanlışı parti içi dengeler nedeniyle de pek görebilecek gibi durmuyorlar.
Seçimin Kazananı Oğan’ın Pazarlık Gücü Sınırlı
Girişte belirttiğimiz gibi Sinan Oğan, yüzde beşin üzerinde aldığı oyla seçimin gerçek anlamda kazanını.
Fakat Oğan’ın aldığı oyların toplamı belirli bir kitleye hitap etmiyor. Zafer Partisi’nin yüzde 2 civarı oyun yanında ne Erdoğan’a ne Kılıçdaroğlu’na oy veren kesimden destek gördüğünü ileri sürebiliriz.
Bu tepkisel oy potansiyeli Oğan’ın ikinci tur öncesi açıklamasına göre bir dağılma yaşayacaktır. Hem siyasal malzemesinin oldukça sınırlı olması hem de bir “Oğan kitlesinden” söz etmenin, en azından bu aşamada zor olması bu dağılmanın nedenidir.
Bir Cevap Yazın