
Tarihsel kökleri ve fiziksel özellikleriyle Rusya Federasyonu çoğu ülkeden farklı bir konuma sahip. Bu sebeple de Rusya’nın yapabileceklerini önceden tahmin etmek ve dış politikasını anlamak için ilk olarak tarihsel süreçle oluşan kolektif hafıza ve kimliğine bakmak gerekiyor. Bu nedenle Rusya’nın dış politikasını anlamanın tek yolu da dünyaya Moskova’nın gözünden bakmak. Fakat bu düşünüldüğünden daha zor. Bu sebeple Rusya alanında çalışan uzmanların büyük bir kısmı ve dış politika yapıcıların çoğu hem Kırım ilhakını hem de Ukrayna Savaşı’nın başlayacağı ve hâlâ devam edeceğini tahmin etmede başarısız oldular.
Aslında Rusya ile ilgilenenler, iç ve dış politikasını anlamaya çalışanlar, öncelikle Rusya’nın Knezlikler dönemine kadar uzanan 1250 yıldan fazla süreyi kapsayan tarihinin önemini bilirler. Viking Prensi Ryurik’ten Başkan Vladimir Putin’e kadar gelen bu sürede Rus kimliği ve aklı belirli dönüşümler ve kırılmalar geçirmiş fakat genel olarak birikimli şekilde ilerlemiştir. Elbette coğrafi büyüklüğü de burada çok etkilidir. Öyle ki Rusya’da Norveç sınırından kuzey Kore’ye kadar 11 zaman dilimi kullanılmakta ve Kuzey Avrasya coğrafyasının hem zorlu koşulları hem de avantajları toplumsal bellekte etkili olmaktadır.
Rusya- Ukrayna Savaşı’nın ilk yıllarında olan kamuoyu ilgisinin Çin’in kurmakta olduğu yeni düzene kaydığı görülüyor. Önemli dergilerde savaşla ilgili yazıların sayısında da ciddi azalmalar var. İlk aylarda Ukrayna’yı koşulsuz destekleyen Avrupalı siyasetçilerin “ne olursa olsun artık anlaşma sağlansın” açıklamaları sıklık kazanmaya başladı. Çok tartışılan Leopard tanklarını gönderen Almanya basınında bile savaşın yeri azaldı. Savaşın ilk aylarında savaşı destekleyen ve süreci hızlandırıcı açıklamalar yapanların çoğu da suskun.
Peki Rusya’yı Ukrayna’ya saldırmaya iten nedenlerin temelinde nasıl bir “toplumsal hafıza ve stratejik akıl” bulunuyor? Elbette bu sorunun cevabı için yazılmış binlerce kitap var. Bu sebeple Rusya’yı anlamak üzerine iki yazıdan oluşan bir seri yapmak istedim. Bu yazıda Rusya’yı daha iyi anlamak ve Sovyet sonrası değişimlerde benim için önemi olan yerleri vurgulamak istedim. Ukrayna ve Batı’yı savaşın çıkma olasılığının yüksek olduğu konusunda erken tarihlerden itibaren uyaran Dmitry Trenin’in yazılarından ve kitaplarından yararlandığımı belirtmek isterim. İkinci yazıda ise Rusya’da sistemin nasıl çalıştığı, farklı kliklerin karar almadaki etkileri ve güncel konu olan Prigozhin ile Milli Svunma Bakanı Shoygu arasında yaşananlar sonucu gerçekleşen Wagner’in darbe girişimi (?) ele alınacaktır.
Rus Kimliğinde Devlet Kalmanın Önemi
Rus kimliğinde toplumsal hafıza ve kolektif deneyimler yöneticinin ve devlet olmanın her şeyden önce geldiğini bizlere gösterir. Öyle ki ekonomik kalkınma, uluslararası itibar veya askeri güce sahip olmak bile bundan sonra gelmektedir. Yöneticilerin başarısız tecrübeleri sonucunda çıkan iç karışıkların sonuçlarının hepsinden daha büyük felaketlerle sonuçlanması buradaki temel etkenlerden birisidir. Rus tarihinde iç karışıklıkla sonuçlanan ve devlet bilincini arttıran üç tarih önemlidir: 17.yy başları, 1917 Devrimi ve 1991 SSCB’nin dağılması süreci.
Dmitry Trenin de belirttiği gibi Rusya’yı anlamak isteyen hükümetlerin en fazla dikkat etmesi gereken kısım “Rus hükümetlerinin politikalarında iç istikrarın önceliği” olmasıdır.
250 yılını Moğol istilasında geçiren Rus halkı ve aklı için yönetim şeklinden çok hayatta kalma yani ontolojik güvenliğini sağlama anlayışı daha hakimdir. Bu sebeple Rus otokrasisinin kökenlerinin çok eskilere dayandığı ve tam demokratik modele geçmenin birincil öneme sahip olmadığı akılda tutulmalıdır. Hatta belirtildiği gibi ekonomik krizler, yaşam şartlarının zorlaşması, özgürlüklerin kısıtlanması gibi konular bekadan sonra gelmektedir.
İkinci yazıda daha detaylı şekilde ele alacağım Wagner tarafından Ukrayna Savaşı sırasında gerçekleştirilmeye çalışan darbenin toplumsal olarak geniş bir karşılık bulmamasının temelinde de devlet olarak hayatta kalmanın ve istikrarın önemi vardır. Rusya tarihinde şimdiye kadar başarılı bir darbe girişiminin olmaması da bu nokta açıklayıcıdır. Fakat darbe girişimleri elbette devletin yönünü ve birliğini – Batıcı ve Avrasyacı- etkilemiştir.
Rus Kimliğinin Bileşenleri
Rusya çalışanlar veya takip edenler geniş coğrafyaya sahip bu ülkenin aslında yalnız olduğunu ve herhangi bir aileye ait olmadığını göreceklerdir. Özellikle Yekaterina ve 2000’lerin başında Avrupa ailesine girmeye çalışmış fakat kabul görmemiştir. Diğer taraftan komşu aile olan Asyalılar tarafından Asyalı olarak da tanımlanmazlar. Bu durum zorlu coğrafyalarında daha fazla kendilerine ait olan kimliğe sahip olmalarını ve diğer kimliklerle ortaklıklarının az olmasının nedenlerindendir.
Kabul gören en genel Rus kimlikliği Doğu Slav’dır. Burada Hristiyan Ortodoks çoğunluğa sahip olmaları ve Ortodoks kilisesinin koruyucusu olarak kendilerini tanımlamalarının da kimlik oluşumlarında yeri önemlidir. İstanbul’un Müslüman Osmanlı İmparatorluğu tarafından alınması sonrası Ortodoks bir Doğu Slav halkı olarak Müslüman ve Katolikler arasında yaşamlarını sürdürdüler. Bu durum kendini yalnız hissetmesine, azınlık psikolojisinde de olan kimliksel değerlerini daha fazla önemsemesine ve yalnızlaşmasının nedenlerindendir.
Özetle Rusya’da tarihsel süreçle birlikte iç karışıklıkları engellemek için otokratikleşen ve dış güvenliğini sağlamak için sınırlarını netleştiren bir dış politika anlayışı ortaya çıktı. Diğer ülkelerden farklı olarak bu sınırlarının netliği teste tabi tutulduğunda yalnız olan ayının pençelerinin de olduğunu gösterdi. Burada Rus otokrasisi ve demokrasisi kavramlarını tartışmayacağım. Fakat Rus otokrasisi modelinin tarihsel olarak uzun bir sürece dayandığı ve Batı tipi demokrasiyi doğrudan ithal etmenin yetersiz olduğu görülüyor. Bu durum kontrol ve denge mekanizmasına sahip temsili hükümet şeklini de tartışmaya açmaktadır. Fakat tarih bize temel öncelikleri hayatta kalmak olan diğer ülkelerde de olduğu gibi yönetim modelini ithal etmek yerine kendi içinden çıkardığı sürece bu ülkelerin başarılı olduklarını göstermektedir.
Sovyet Sonrası Değişen Dış Politika
Uzun yıllar yakın coğrafyasında İngiltere İmparatorluğu tarafından Büyük Oyun oynanmasına rağmen SSCB ile alternatif düzene devrimci bir başkaldırı sergileyen Rusya, Soğuk Savaş döneminin SSCB’nin dağılmasıyla sona ermesiyle yenilen taraf olmanın ağırlığını kimliğe de yansıttı. 25 Aralık 1991 tarihinde Rusya Federasyonu (RF) olarak geçmişten gelen tüm miraslarıyla tekrar varlığını ilan etse de hem aynı hem de farklı olarak eski günlerine dönmesi uzun yıllar aldı.
19. yüzyılda Çar Aleksandr tarafından Napaolyon’un durdurulması, 20.yüzyılda Hitler faşizminin yenilmesinde milyonlarca insanını kaybeden Rusya, 21. Yüzyılda yeniden şekillenen uluslararası sisteme tekrar katılma mücadelesini verdi. RF’nin yeni düzende izleyeceği yeni dış politikası da öncelikli olarak yeni hegemon güç ABD ve enerji ile güvenlik politikalarında doğrudan bağlantılı olduğu AB için önem kazandı.
Trenin’in yazdığı gibi “Rus dış politikasının dinamikleri yakın zamandaki Sovyet ve daha uzak zamandaki Çarlık geçmişinden farklıdır. İmparatorluk ağırlıklı olarak Avrasya jeopolitiği odaklı, Sovyetler Birliği askeri güçle desteklenen küresel ideolojik bir projeyi temsil ederken Rusya’nın işi Rusya’nın kendisidir. Farklı bir açıdan bakıldığında Rusya’nın işi ticarettir.” Günümüzde Rusya’da SSCB’nin tam tersi yönde çok az ideoloji ve çok fazla çıkar var. Jeopolitik öncelikle ekonomiyi etkilediği için önem taşıdığı görülüyor. “Gazprom için iyi olan, Rusya için iyidir.” Bunun en bilinen sloganlarındandır.
Sovyet sonrası dönemin dış politikasını anlamak için bakılacak temel kaynak farklı aralıklarla yayımlanan politika belgeleridir. Ülkenin dış politikasında yaşanan değişiklikler, ulusla çıkarları, hangi bölgelerin ön plana çıktığını ve yönelimleri dışişleri bakanlığı tarafından hazırlanıp devlet başkanı tarafından onaylanan resmi belgelerden de görebilirsiniz. Belgeler 1993, 2000, 2008, 2013, 2016 ve güncellenmiş en son hali 2023 yılında yayımlanmıştır.
Dış politikadaki değişikliğin en önemli göstergesi 1993 ile 2023 konseptinin karşılaştırılmasıyla anlaşılmaktadır: Rusya’nın demokratik bir devlet olarak, Primakov doktriniyle etkili piyasa ekonomisi kullanma amacından Rusya’nın tekrar büyük güç olarak çok kutuplu dünya sistemindeki rolüne yapılan vurguya geçiş görülmektedir.
Bir Cevap Yazın