28 Mayıs’ın Ardından Dış Politikada Yeni Sisteme Doğru

Türkiye’de seçimler AK Parti’nin lider olduğu Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 5 yıl daha devam etme kararı ile sona erdi. Seçimlerden istikrar ve devam kararı çıktı fakat dış politikada tam tersi yaşanıyor.  

Küresel sistemin dönüşümü ile ilgili tartışmalar ve yeni dönemin başladığı söylemleri daha fazla yaygınlık kazanıyor. Artan jeopolitik gerilimler, kapitalizmin büyüme mitinin sonuna gelinmesi, neoliberal kurumlarca kurulan sistemin güvenilirliğinin sarsılması ve en nihayetinde küreselleşmenin artık uluslararası sistemin ihtiyaçlarına cevap verememesi. Küresel sistemin önemli aktörleri ABD hegemonyasıyla sistemin devam etme kararına tepkilerini daha yüksek sesle göstermeye devam ediyorlar. Bu yazıda uluslararası sistemde yaşanan dönüşümün ve Çin liderliğinde kurulmak istenen yeni sistemin işaretleri tartışılacak.

Hegemon ABD Güç Kaybederken

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” söylemi realpolitikte kendine daha fazla yer bulmaya başladı. Bunun temel nedeni küresel siyasette tanık olduğumuz dönüşümün hızlanarak devam etmesi. ABD’nin kurduğu sistem üzerinde kontrolünü sadece karşı çıkan ve yeni bir sistemi savunan devletler tarafından değil yakın müttefik devletler tarafından da desteklenmediğinin işaretleri belirginlik kazanmakta. Uluslararası sistemin dönüşüme uğramasının temelde üç göstergesi var: ABD müttefiklerinin daha bağımsız iç ve dış politikalar izlemeleri. İkincisi BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın ekonomileri) yükselişi. Üçüncüsü uluslararası para rezervi olarak dolara alternatif olarak yuan kullanımın yaygınlık kazanması. Bu üç göstergeye ek olarak AB’nin en güçlü iki devleti Fransa ve Almanya’nın Çin ziyaretleri de hegemonyanın gücünün azalmasının işareti kabul edilmekte.

Diğer taraftan ABD iç sorunları ve dış politika kararlarıyla tartışılmaya devam etse dahi hala dünyada en fazla yabancı yatırımcı çeken ülke konumunu sürdürüyor. Savunma harcamaları yatırımlarıyla rekor kırıyor. Demokrasinin kalesi olarak rol model kabul ediliyor. Devam eden Ukrayna – Rusya Savaşı ile en büyük müttefiki Avrupa’nın askeri ve enerji bakımından kendine daha çok bağımlı hale getiriyor. Ve NATO’nun Kuzey ve Asya- Pasifik Bölgesi genişletmesini sağlayarak “beyin ölümünden yeniden canlandırmaya” geçiriyor. Küresel sistemin hegemon gücü olarak arabuluculuk rolünü ise Azerbaycan- Ermenistan barış süreci ile sürdürmeye devam ediyor. 

2008 küresel krizinin devamında kurmuş olduğu sistemin kırılmalarına rağmen tekrar güçlendirmeye çalışan ABD, Körfez ülkeleri, Afrika, Orta Doğu, Orta ve Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinin artık otonom kararlarla politikalar izlediği gereğiyle yüzleşme başladı. 2010 sonrası dönemde Çin’in Şi yönetiminde güçlenmesi ve Rusya’da Putin’in enerji ile özellikle Avrupa ülkelerini kendine bağımlı kılması ABD için en büyük riskleri oluşturdu. 2010 öncesi dönemde sözünden çıkmayan müttefiklerini dış politika kararlarında ikna etmek için daha fazla teşvik ve diplomasi mesaisi harcamak zorunda olması da yeni dönemin en önemli göstergesi oldu

Yeni Uluslararası Sistem Arayışı

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, 26 Mayıs 2022’de İsviçre’de düzenlenen Davos Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmada, Batı’nın çok kutuplu bir dünya düzenine ihtiyacını kabul ettiğini ortaya koyarak çok kutupluluğa vurgu yaparak uluslararası ilişkilerin yeniden yapılanmasına dikkat çekti. Aynı zamanda Almanya Eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer da 20.yüzyılın iki kutuplu dünya düzeninin yerini ABD, Çin, AB, Japonya ve Hindistan‘dan oluşan beş kutuplu yeni bir düzene bıraktığını iddia etti. Putin ve Xi Jinping tarafından da son günlerde sıklıkla çok kutupluluğa geçildiği ve yeni düzende Batı hegemonyasının sona erdiğiyle ilgili açıklamalar yapılıyor. Putin’in Valdai toplantısında yaptığı konuşmada “Batı’nın diğer ülkeleri tek bir model altında toplama girişimlerinin nesnel olarak başarısızlığa mahkûm ve bu artık işe yaramayacaktır. Dünya doğası gereği çeşitlidir ve Batı’nın herkesi tek bir model altında toplama girişimleri nesnel hiçbir sonuç çıkmayacaktır” şeklindeki sözleri var olanı sorgulayarak dikkat çekmiştir.

Kasım 2022’de Scholz’un Çin ziyaretini birlikte gerçekleştirmek isteyen fakat kabul edilmeyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Çin liderliğindeki yeni düzenin en önemli temsilcisi kabul edilmekte. Özellikle Ukrayna savaşının bitirilmesi için Çin’in devreye girmesi ile ilgili yaptığı açıklamalar oldukça dikkat çekici. Avrupa’nın politikalarında ABD ile bağımlılığını azaltmasının en önemli savunucusu olan Macron, Çin ile ekonomik ilişkilerin arttırılmasında Almanya ile rekabet halinde görülüyor.

Soğuk Savaş dönemi de dâhil olmak üzere ABD’nin Ortadoğu Bölgesi’nde en önemli müttefiklerinden biri olan Suudi Arabistan, küresel güç merkezlerinin artmasıyla birlikte Çin ile ticaret hacmini de arttırıyor. ABD’nin enerjide Rusya’ya karşı petrol üretimini arttırma talebini reddeden S.A., Rusya ile işbirliğine giderek daha az petrol üretip daha çok kâr elde etmenin koşullarını da geçen aylar içinde belirlemişti. Ayrıca Rusya ile S-400 alımını görüşmeye devam eden S.A., Çin’e ihracat ettiği petrolü ilk kez dolar yerine yuan ile yapmayı teklif ederek para rezervini çeşitlendirmeye politikasına doğru da ABD hegemonyasına karşı cesur bir adım attı. 

Mart 2023’te gerçekleşen Suudi Arabistan ve İran’ın 7 yıl aradan sonra Çin’in arabuluculuğunda diplomatik ilişkileri yeniden tesis etme kararını alması belki de in liderliğinde kurulmaya başlanan yeni sistemin en önemli göstergesi oldu. İki ülke arasında ideolojik, jeopolitik ve ekonomik temelli tarihi rekabet ve düşmanlığın olduğu göz önünde bulundurulduğunda Çin’in arabuluculuğu tarihi öneme sahip. AB ve Körfez İşbirliği Konseyi gibi önemli uluslararası kuruluşlar ve ülkelerde bu tarihi anlaşmayı desteklediklerini açıklarken ABD ise temkinli yaklaştığını belirtti. ABD’nin en önemli nüfuz alanlarından olan Ortadoğu ve Körfez’deki gücüne en önemli sınırlamanın da bu anlaşma ile gerçekleştiği görüldü. 

ABD Çin’in varlığını Bir Kuşak-Bir Yol kapsamında ekonomik ve ticari genişleme olacağını ön görürken Çin, eski dönemlerde ABD’nin yaptığı gibi liderlik için uygun aday olduğunu göstermeye başladı. “Borç diplomasisi” olarak pasif ekonomik çıkarlara dayanan bir dış politikadan ziyade ticari ve diplomatik bağlarla güçlendirdiği güvenlik ve istihbarat işbirlikleri ile genişlettiği politika uygulamaya başladı. ABD’nin özellikle Ortadoğu’da bıraktığı boşluğu çok kutuplu yeni sistemin düzenleriyle tekrar oluşturulabileceğini ve artık bir polis devlet olarak ABD liderliğine ihtiyacın azaldığını İran- Suudi Arabistan anlaşmasıyla da kanıtlamış oldu.

Diğer taraftan ABD yaşanan küresel dönüşüme hem henüz karşı bir hamle geliştirebilmiş gibi görünmüyor hem de buna uyum sağlamayı hala reddediyor. Tayvan özelinde Hint-Pasifik’te Çin’i çevrelemeyi odak noktasına alarak eski Soğuk Savaş dönemi politikasının uygulanmaya çalışıldığı izlenimini veriyor. Fakat Çin’in özellikle en yakın müttefikleriyle ilişkilerini daha derinleştirdiği dönemde ülkelerin Soğuk Savaş dönemi iki kutupluluğuna mesafeli yaklaşmasının yerine alternatif yeni bir çözüm sunamıyor. Diğer taraftan Çin, çok kutuplu sistemi yücelten söylemleri ve dolar merkezli sistemin sonunun geldiğinin cesur savunucusu rolüne meşruluk kazandırıyor.  

Ayşe Gülsüm Çalık hakkında 20 makale
İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Brunel University of London’da güvenlik alanında yazdığı tezle tamamladı. Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde Rusya’nın Arktika Dış Politikası başlıklı doktora tezini yazıyor.

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın