
(Türkiye’nin Geleceği “Vatanseverlik”te Saklı – IV)
Bu yazı dizisi, Türkiye’de yaşayan insanların kendilerine biçilen siyasallaşmış, ayrıştırıcı ve üstünlük arayışındaki kimliklerin ötesinde yaşadıkları yurtla bağ kurma eğilimine dikkat çekmekle başladı.
Aslı Baykal’ın, “ulusalcı” duruşunu terk etmeden ortaya koyduğu anlayış dördüncü yazı için imkân yarattı. Siyasallaşmanın yoğun baskısından uzak bir şekilde Baykal, vatanseverlik/yurtseverlik bağını kuran, etnik ayrım yapmaksızın bu ülkede “yaşam iradesini” kuvvetlendiren bir potansiyele işaret ediyor.
Aslı Baykal’ın hem Türkçe hem Kürtçe olarak attığı tweetler bu eğilimin yurttaşlık siyasası ve Cumhuriyetçi yaklaşımın anımsanması açısından oldukça dikkat çekici.
Neden dikkat çekici olduğunun analizine girişmeden önce Aslı Baykal’ın 19 Ocak’taki tweetlerine bir göz atalım:


Aslı Baykal’ın ilk dikkat çektiği “bu ülkedeki Kürtlerin en az benim kadar hakkı ve sorumluluğu vardır” hususu yurttaşlık siyaseti, dolayısıyla Cumhuriyetçi siyasallık açısından oldukça önemli.
Hak ve sorumluluk açısından siyasallaşmış kimliklerin ötesinde bir eşit yurttaşlık anlayışına imkân sunan bir yorum bu.
Aynı zamanda yurttaşların Cumhuriyet karşısındaki eşitliğinden ziyade hiyerarşik bir söylemi ifade eden “hak verme” siyasetinin terk edilmesine de olanak tanıyor.
Çünkü hakla birlikte sorumluluğu da yurttaşlık temelinde eşitleyen bir yorum sunuyor. Nitekim son tweetindeki vurgusu da siyasal otoritenin tek taraflı “hak verme” konumunu, onun lehine değiştiriyor Baykal. Yurttaşlık açısından Kürtlere “sorumluluklarını” hatırlatıyor. Kürtleri haklarının yanında sorumluluklarıyla Cumhuriyetin yurttaşı kılıyor.
Diğer tweetinde siyaset yapıcılara yurttaşlık siyasetinin gerektirdiği bir öneri sunuyor Baykal: Siyasetçilerin Kürtçe konuşabilmesinin önemine vurgu yapıyor. Bunun anlamı salt bir dili konuşup anlamaktan öte. Kürtçeyi konuşup anlayabilmenin, yurttaşların bir bölümüne onların değerlerini anlayarak seslenebilmenin imkânı bu.
Kürtçeyi “siyasal bir gösterge” olmaktan çıkararak onun bu ülkenin bir değeri olarak gündeme getiriyor.
Keza Kürtlerin de siyasi otoriteye karşı sorumluluklarını yerine getirmesinin, dolayısıyla da bir yurttaşlık rızasının yolunu açıyor.
Bunu hem Kürtleri hem de Kürtçeyi siyasallaşmış kimliklerin cenderesinden kurtararak yapıyor. Türkiye’ye bağlılığı Kürtlerin değerlerinin varlığı üzerinden kurguluyor.
Başka bir ifadeyle Aslı Baykal, Kürtçenin sesini Türkiye’nin bir parçası olmanın, Türkiye’ye ait olmanın ritmiyle buluşturuyor.
Aynı zamanda politik karar vericiler açısından Kürt değerlerinin bir “Millî güç” olarak ele alınmasının önünü açıyor.
Küçük bir kanıt olsa da Baykal’ın tweetleri bağlamında önemli bir durum ise Kürtçe tweetlerin reytinginin diğerlerine oranla yüksekliği.
Siyasallaşmış kimliklerin ötesinde “birlikte yaşamanın” umudu açısından kıymetli bu.
Nitekim Baykal, Kürtleri değerleriyle, bu değerlerin ifade bulduğu dilleriyle yurttaşlık siyasetinin ayrılmaz bir parçası kılıyor.
Bu durumun yurttaşlık siyaseti açısından önemli yanı şu: Baykal, Kürtlerden siyasi bir talep ya da destek beklentisi içinde olmadan birlikte yaşamaya çağırıyor. Kürtleri, siyasi bir manevra aracı olmadan “hak ve sorumluluk” bağlamında Türkiye’nin eşit yurttaşı kılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlerin de devleti olduğunu, onların diliyle ifade ediyor.
Aslı Baykal, başta Kürtler olmak üzere bütün yurttaşlara “ulus-devleti” ve üniter yapıyı sorgulamaya açmadan Cumhuriyetçi bir siyasa için öneride bulunuyor.
Bu, Kürtçeyi ve Kürtleri “siyasallaşmış” olanın dar kalıplarından, artık Türkiye’nin sosyolojisinin kaldıramadığı, arkaikleşmiş düşmanlıklardan kurtaran bir söylem ve tutum.
Aynı zamanda bu, Türkiye’yi bir bütün olarak “çözümsüzlüğe” sıkışmış kalıpların ötesine taşımanın imkânını sunuyor.
Ayrılıkçılığı bir kenara atıyor ve birlikte yaşamayı, Türkiye’ye ait olmanın zemininde kurgulanmasına dair umut veriyor.
Türkiye’de yaşama iradesini, her türlü kimliğin ötesinde “ulusalcılığına” ve devletin üniter yapısını sorunsallaştırmadan dile getirmesiyle Aslı Baykal, Kürtleri bu ülkenin eşit yurttaşı kılıyor.
Iyi bir yorum olmuş. Tebrik ederim.
Aslı hanım açtığı parantezi bir kaç nedenden dolayı çok önemsiyorum:
1. Erdoğan’nın Barış süreci Kürt kimliğini tanısa ve Kürt vatandaşlarımızı eşit vatandaş hakları vermiş olsa da PKK ve siyasi kolu HDP’nin ayrımcılık ve terör ajandasından vazgeçmiş değil. Türkiye solu ve tüm dünyada Türkiye’yi Kürtlerin azınlık hakları ezmekle suçlayan taraflar yalnız Kürtler için hak talep etmiştir ama hiç bir zaman Kürtlerin sorumluluğundan değil. Bu çok önemli çünkü yasal eşitlik varsa Kürtlerin artık en azından terör bazında hak talebi iddiası bitmeli. Bu Kürtleri bağlayan bir sorumluluk getirir: Türkiye Cumhuriyeti senin kimliğini tanıyor ve anayasal düzeye çıkarmaya hazır. Anadilde eğitim de hazırlanıyor. Şartlar böyleyken ayrımcılıktan ve artık PKK’nin paslanmış ulusçuluğundan vazgeç.
2. 40 yılın üzerinde PKK ve ayrımcılıkla mücadele eden bir ülkeyiz ama siyaset ve güvenlik birimlerimizde Kürtçe bilen yok. Sanki Kürtçe bize çok uzak bir dil. Elin Almanı, ABD’lisi, Fransız’ı ve İngiliz’i öğrenebiliyorsa biz de öğrenmeliyiz. Kürtçe anadilde eğitim vermek zorundayız. Bunu Kürt vatandaşlar zaten istiyor ve haklı bir şekilde talep ediyorlar. Dikkat ederseniz HDP’nin böyle bir talebi yok çünkü onların Kürtlerin geleceğini Türkiye’den ayrı görüyorlar. Bu yüzden önce özerklik sonra PKK-Kürdistan’ı diyorlar. Türkiye Kürtlerin çoğunluğu bunu desteklemiyor ve istemiyor.
Türkiye Cumhuriyetinin temel organizasyonu demokratik cumhuriyettir.Laiklik olmadan demokrasi olmaz.Dil ve yurt olmadan devlet olmaz.Demokrasiler,bireysel ve toplumsal özgürlük rejimidir.Her rejim gibi demokrasilerin de kendi rejimini koruyan kuralları vardır.Devletin resmi dili Türkçedir.Toplumsal bütünlüğü sağlamak ve bölünmemek için yapısı üniterdir.Bu temel unsurlara dokunmadan her yurttaş istediği dinden olabilir.istediği dili öğrenebilir,konuşabilir kendini istediği kimlikle ifade edebilir.Devlette bütün yurttaşlarına eşit yakınlikta durmalıdır.
Gelecekte olabilecekleri öngöremeyen yaklaşımların,yorumların ve önerilerin ne ülkemize nede her kimlikte yurttaşımıza yararı yoktur.