
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından sorumluluk üstlenip adım atan tek siyasetçi Selahattin Demirtaş oldu. Aktif görevde olsa istifa edecekti.
Artı Gerçek’ten gazeteci İrfan Aktan’a konuşan Demirtaş, HDP’den TİP’e kadar birçok paydaşa ciddi, sert ve bir o kadar da haklı eleştirilerde bulundu.
Demirtaş’ın aktif siyaseti şimdilik terk etmesi Kürt siyaseti açısından özeleştiri yapma kapısının sonuna kadar açılmasıdır. HDP’nin Demirtaş’ın twitleri kadar gündem oluşturamamasını da göz önüne alırsak açılan kapının önemini daha rahat ifade edebiliriz.
Demirtaş, eleştirilerinde Türk solunun iki temsilcisine de ağır sözler söylüyor aslında. Tarif etmekte çekinmeden şunu söyleyelim ki; seçim sürecinin Türk solunun CHP gibi beceriden yoksun bir temsilcisi ile ergen heyecanına kapılan TİP’in muhalefeti yenilgiye uğrattığı açıktır. Demirtaş özellikle TİP’in yanlış yaptığını ve hâlâ yanlışında ısrar ettiğini belirtiyor. Bu noktanın, üzerinde durulması gereken bir olgu olduğunu da söylemeliyiz.
Demirtaş’ın, HDP’nin ve son dönem Kürt siyasetinin çok önünde ilerlediği, Kürt hareketine vizyon kazandırdığı da bir gerçek. Bu nedenle Demirtaş’ın HDP’ye yönelik ve kabul etmek gerekir ki çok da haklı ve ağır eleştirisi ‘yöre derneği’ benzetmesi oldukça önemli. Kürt siyasi hareketinin tutuklamalar ve kapatmalarla bocaladığı dönemler her zaman oldu. Ancak hep yeni bir lider, yeni bir vizyonla Türkiye’de siyaset sahnesine damga vurdu. HDP’nin teşkilatlarını harekete geçirememesi, yılgın ve yorgun bir resim çizmesi 14 Mayıs seçimlerinde Demirtaş gibi bir figürü yok saymasıyla ilintili. Kürt siyasetinin aktör çıkarma konusunda sorun yaşamadığını her siyasi analist kabul edecektir. Bu kez HDP yönetiminin en büyük hatası Demirtaş’ı görmezden gelerek siyaset üretme çabasına girmesi oldu. HDP’li yönetici ve vekillerin açıklamaları kamuoyunda bir birim konuşulurken, Demirtaş’ın twitleri gündem belirleyen niteliğe erişiyordu. HDP’nin Demirtaş’ı bilinçli şekilde yok saydığı yorumlarının bu noktada tekrar edilmesi önemli. Demirtaş’ı ‘kullanmamak’ Türkiye’de sol siyaseti dar alana hapsetmek demekti, nitekim hem Kürt siyasetinin gerilemesi hem de diğer sol aktörlerin başarısızlıkları ortada. TİP’in Demirtaş dahil Kürt siyasetine sırtını dönmesi de Demirtaşsızlığa yönelik yeni bir yol çizmelerinden kaynaklı. TİP vekili Ahmet Şık’ın ‘Demirtaş bizim canımıza okuyor’ sözleri de bunun kanıtı. TİP’in HDP ile beraber Demirtaş’ın siyasetini görmezden gelmesi Kürt siyasi tarihi açısından ciddiyetle düşünülmesi gereken bir olgu.
Demirtaş’ın devamlı olarak HDP tarafından siyasi rehine şeklinde tanımlanmasının başka bir yönü daha var. Demirtaş son dönemin en etkili siyasi tutuklusu. Bu konuda Türkiye’de herkesin hemfikir olduğunu söylemek mümkün. Demirtaş’ın hiçbir siyasi mesajının eski eş genel başkanı olduğu partisi tarafından gündem haline getirilmemesi, kendi ifadesiyle adaylık teklifinin gerekçesiz reddedilmiş olması, kadın aday çıkarılması önerisinin görüşülmemesi, özetle Demirtaş’ın HDP genel merkezinde hiçbir şekilde adının anılmaması şu çıkarımı yapmamıza neden oluyor: Demirtaş HDP’nin de siyasi rehinesi olmuştur. Başak Demirtaş’ın, siyasi çalışmalarını kendi imkânlarıyla gerçekleştirmiş olması ve teşkilatlardan yeteri kadar destek almadığını söylemesi de bu iddialarımızı güçlendiriyor.
Onlarca siyasi partinin, sayısız kampanya şirketinin yapamadığını Demirtaş’ın Edirne Cezaevi’nden yapabiliyor olması da HDP’de rahatsızlık yaratmıştı. Demirtaş’ın seçim şarkılarının 14 Mayıs sürecinde eski seçimler kadar etkili kullanılmamış olması da yok sayıldığının en büyük göstergesidir. Demirtaş’ın twitlerinden çıkarılabilecek ve dillere pelesenk olan sözlerin hiçbiri seçim sloganı olarak kullanılmadı. Demirtaş’ın tek başına güçlü bir figür olarak ortaya çıkması mevcut eş başkanlar ve diğer sol partilerin liderleri ve aktörleri tarafından anlamsız bir politik kibirle yok edilmek istendi. Demirtaş devlet ve iktidar tarafından siyasi rehine olarak tutuluyorsa aynı zamanda ‘yoldaşları’ tarafından da görmezden gelinerek tecrit ediliyor. Demirtaş iktidarla olan mücadelesini sosyal medyayı çok akıllıca kullanarak yürütebiliyor. Ancak kendi partisiyle de mücadele etmek zorunda kalacağını hiç düşünmemiş olacak ki 14 Mayıs seçimlerinde tamamen silik bir eski aktör olarak kabul edildi. Sonuç da malum. HDP’nin temsil ettiği siyasi hareket ciddi bir oy kaybı yaşarken koşulsuz ve nedeni de anlaşılmayan şekilde destek verdiği Kılıçdaroğlu’nun yaşadığı hezimet tüm muhalif kesime kaybettirdi. Demirtaş’ın adaylık önerilerini pazarlık gücü doğurabilecek bir üçüncü yol olarak göremeyen HDP’nin elinde koca bir sıfır kaldı.
Demirtaş’ın aktif politikadan vazgeçme kararı da oldukça ilginç. Kabul etmek gerekir ki Demirtaş, cezaevinden ciddi bir politik resim çiziyor ve 14 Mayıs sürecine kadar da gündem belirleyecek seviyeye ulaşabiliyordu. Özgür olduğu dönemleri aratmayacak düzeyde bir politik aktivite içinde olan Demirtaş, siyasetin belirleyici Kürt aktörü olarak varlığını sürdürüyordu. Maalesef HDP’nin Demirtaş’tan sonraki hiçbir yöneticisi cezaevindeki eski eş genel başkanları kadar etkili olamadılar. Şimdi Başak Demirtaş’ın dediği gibi edebiyat ve sanat alanında siyasi mücadelesini sürdürecek olan Selahattin Demirtaş’ın aktif siyaseti terk etmesi önemli bir mesaj içeriyor. Bu mesaj HDP’nin mevcut yönetimine ve parti teşkilatlarına net olarak gitmiştir, diye umuyoruz. Mesajı alıp almayacakları kendi inisiyatiflerinde bu süreçten sonra. 14 Mayıs sürecinde içinde bulundukları ittifakı örgütleyemeyen, TİP’i yönlendiremeyen, kriz yönetemeyen, Kılıçdaroğlu’na anlamsız ve koşulsuzca, adeta bir hayır kurumu gibi, destek veren HDP’nin aktif siyasetten neyin anlaşılması gerektiğini oturup düşünmesi zaruridir. ‘Yöre derneği’ eleştirisi HDP’nin Kürt siyasi tarihinde ve örgütlenmesiyle öne çıkan bir hareket olarak aldığı en sert eleştiridir. Kürt halkının politik bilincinin gerisinde kalan HDP, Demirtaş’ın ‘yöre derneği’ sözlerini yeni siyasi çizgisini belirlerken utanarak önüne koyması gerekir. Demirtaş Edirne Cezaevi’nden iki kelimelik eleştirisiyle HDP için büyük bir fırsat yaratmıştır aslında. Ancak bunun ne kadar anlaşılacağı, ne yönde ilerleyeceği merak konusu. Teşkilatlarından yönetimine kadar sahip olduğu figürü politik kibirle reddeden HDP, daha büyük bir kayıp yaşayabilir. Bunun Türkiye için tehlikesi de PKK’nin yeniden çatışmalı dönemi başlatması olabilir.
Kürt siyasi hareketinin zayıfladığı, Türkiye’nin en kritik seçimlerine hiçbir beklentisi olmadan gitmesi ve sonunda da başarısız olması PKK’yi harekete geçirebilir. Silahlı mücadelenin Demirtaş tarafından reddedildiği, HDP tarafından ise sessizlikle karşılandığı bir ortamda PKK, yeniden silahlı çatışma dönemine girmek için yeterli gerekçeyi bulmuş olabilir. Siyasi mücadelenin sonuç vermediğini kendine sebep sayacak bir PKK, Türkiye’yi 2016’ya ve hatta 90’lara götürebilir. Üstelik bu kez 90’ların eski düşmanı HÜDA-PAR da siyaset sahnesindeyken. PKK, HÜDA-PAR’ın bölgede etkili olmasına nasıl bakacak, sorusu da gündeme geliyor. HDP’nin zayıfladığı bir süreçte PKK ne yapacak? Bunları birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Bölgede yerel seçimlere giderken HÜDA-PAR’ın özellikle bazı ilçelerde göstereceği adaylar ve yürüteceği seçim çalışmaları bölge halkı tarafından nasıl karşılanacak? HDP bu siyasetini devam ettirmeyi sürdürürse PKK’nin karşılığı ne olacak? Bu sorular çerçevesinde Demirtaş’ın aktif siyaseti bırakma kararı, ‘yöre derneği’ eleştirileri tekrar okunmalı. HDP’nin yeni bir siyaset belirleyerek bölgede PKK’ye de alan tanımaması ve her zaman savunduğumuz gibi şiddetin önünü kesmek için PKK ile görüşmesi gerekir. Aksi takdirde 90’lara dönmenin önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Hizbullah – PKK çatışmasını bilenler için bölgede şiddeteye temayülü olan bir halkın yeniden tetiklenmesi işten bile değil. Sokak çatışmalarından ev baskınlarına kadar her türlü şiddeti görmüş Kürtlerin yeniden aynı şeyleri yaşamasının hiçbir anlamı yok. Türkiye için geriye gidiş, şiddet sarmalı ve daha da çözümsüz bir Kürt sorunu. Üstelik bu kez aktörler TBMM çatısı altında da yüz yüze bakıyor olacak.
Demirtaş’ın siyaseti bırakırken yaptığı açıklamalar HDP tarafından tekrar okunmalı. Madem ki siyasi rehine olarak tarif edilen bir Demirtaş var, o zaman kendi partisi Demirtaş’ı tecrit etmekten vazgeçmeli. Rehinenin daha fazla sesinin duyurulması gerekir, tecrit edilmesi değil.
Bir Cevap Yazın