
Altılı Masa olarak başlayıp Millet İttifakı’na dönüşen muhalefet partilerinin 2023 seçim ittifakı İYİ Parti lideri Meral Akşener tarafından parçalandı. Kamuoyunda mevcut durum masa dağıldı yerine masadan bir parti ayrıldı olarak lanse edilse de ortaya çıkan durum 2 yıla yakın süredir ortak adayda uzlaşamayan ittifakın yerle yeksan olması aslında. Çeşitli nedenleri olan bir yıkımdan bahsedebiliriz burada. Bir kesimin Kemal Kılıçdaroğlu’nu başka bir kesimin Meral Akşener’i suçladığı denklem var ortada. Bu analizde iki liderin de kabahatli olduğu noktalara değineceğiz ama Akşener’in de temsil ettiği bir gücün bu noktada etkili olduğunu da belirtelim. Yazının ilerleyen bölümlerinde bundan bahsetmeye çalıştık.
Yazıya başlığını veren ‘yıkım ekibi’ kavramına ülkücü camiaya yakın veya onlarla bir şekilde temas halinde olmuş herkes aşinadır. Ülkü Ocakları’nın özellikle üniversite teşkilatlanmalarında hiyerarşik bir yapılanmanın en kritik basamağında bulunur yıkım ekibi ile infaz ekibi. Her kampüsün bir ‘reisi’ olduğu gibi her bölüm ve hatta sınıfın da reisleri mevcuttur. Bunlar Ülkü Ocakları’na üye kazandırma faaliyetlerinde bulundukları gibi kendilerince ‘asayiş’i de sağlarlar. Üniversitelerde zaman zaman haberlere de yansıyan şiddet ve kavga görüntülerinin aktörleri olduklarına da şahit oluruz. Bu yapılanmanın dışarıda çok dillendirilmese de öne çıkan iki ekibi var: Yıkım Ekibi ve İnfaz Ekibi. Bu iki ekip ülkü ocaklarında isimleri ifşa edilmiş kişi veya gruplara şiddet temelli saldırılar düzenlerler. Özellikle farklı ideolojik yapılanma girişimlerine karşı ‘devlet dışı’ buldukları için önünü kesmek adına baltalayıcı eylemlerde bulunurlar. Ülkü Ocakları’nın ‘en havalı’ ekipleri de bunlardır aslında. Sonuca götüren, gözü kara, saldırgan ve fedai karakterli militanlardan oluşur bu iki ekip.
Millet İttifakı’nın İYİ Parti dışında kalan diğer 5 partisinin Türkçü, devletçi bir yapıda olmadıklarını tekrar etmeye gerek yok. Belli bir noktaya kadar Akşener tarafından izlenen, siyasi çizgisi tartışılan, bazı siyasi partilerle bir araya gelmemesi konusunda baskılanan ve en nihayetinde Dersimli (Tunceli) bir Alevi’yi Cumhurbaşkanı yapma iradesinde ortaya çıkan ‘Yıkım Ekibi Asenası Meral Akşener’ tüm bu saydıklarımıza izin vermeyecek şekilde 3 hilalli yüzüğünü masaya bıraktı ve siyasi dengeleri un ufak etti. MHP’den ideolojik olarak değil kişisel anlaşmazlıklar nedeniyle ayrılan Akşener’in ülkücü damarı ve devlet bağlantısı ona bu masanın devletçi çizginin dışında faaliyet yapmasına asla izin vermezdi. Öyle de oldu.
Bundan sonrası tufan. Millet İttifakı ortak liste çıkarmazsa, ki çıkarsa bile, meclis aritmetiğinde iktidar olacak sandalyeye ulaşamayacak. Cumhurbaşkanlığı seçimi İYİ Parti’nin desteği olmadan, nasıl ki HDP’siz mümkün değilse, ikinci tura kalacak. Mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ikinci tura giderken TBMM’deki iktidarını da öne sürerek son bir kez ‘istikrar’ için kendi başkanlığını sahada daha kuvvetli şekilde savunacak ve muhtemel ki kazanacak da. Keza Millet İttifakı’nın yorduğu ve hatta bıktırdığı kararsız seçmen öfkeli ve tepkili oylarla Erdoğan’ı tercih edebilir. İttifakın 2 yıla yakın bir süredir belirleyemediği aday ve seçime 70 gün kala infilak edercesine dağılması 6 partiyi seçmenin gözünde değersizleştirdi. Geriye şimdilik kifayetsiz bir 5’li masa kaldı.
Peki Akşener’in ışığı parladı mı? Bunu söylemek de zor. Cumhur İttifakı cephesinde Akşener kahraman gibi muamele görebilir şimdilik. Ancak net şekilde teklif götürdüğü Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun ret yanıtları Akşener’i boşa düşürmüş görünüyor. Türk siyasetinde ‘Güneş Motel’ vakası kadar olmasa bile konjonktür gereği Akşener’in Belediye Başkanlarına yaptığı teklif uygunsuz kabul edilebilir. Siyasi etik gereği bunu yapması tartışmaya açık bir konu.
Akşener’in 13 toplantı yapan Millet İttifakı’nın bir türlü nihayete eremeyen Cumhurbaşkanı adayı tartışmasını kamuoyuna sert bir üslupla açıp halkın vicdanına teslim etmesi ‘kaostan sonuca ulaşma’ taktiği olarak yorumlanabilir. Akşener’in kaçırdığı politik motto ise ‘en iyi aday, üzerinde anlaşılan adaydır’ oldu. Bunu öncelemek yerine partisinin Kılıçdaroğlu antipatisini kullandı. Yetmezmiş gibi hiçbir şekilde ortak zemine varmadığını anladığımız iki Büyükşehir Belediye Başkanını da peşinen harcayıp meteliksiz kaldı. Akşener 14 dakikalık konuşmasında elindeki tüm kurşunları sıktı. Şimdi şarjörü boş. Ancak Akşener’in ‘gizli devlet’ yazılı dosyadaki görevi ona bunu yapmasını gerekli kılmıştı zaten. Akşener için kaybetmek veya kazanmak değil müesses nizam muhafazası önemliydi.
Seçmendeki Hayal Kırıklığı
Seçime 10 pazar kala en sert üslupla böyle bir karar alması muhalif seçmende derin bir hayal kırıklığı yarattı. Öfkesini de gizlemeyen seçmen, Akşener dışında Millet İttifakı’nın geri kalanlarına da tepki gösterdi. Özellikle sosyal medyada bu tepkilere sıkça şahit olduk. Ancak Akşener’in hedefi büyük. Akşener İYİ Parti’yi yeni dönemde, ki bu uzun vadede konulmuş bir hedef gibi görünüyor, Türkiye’nin yeni milliyetçi, muhafazakar, merkez partisi olarak konumlandırıyor. AK Parti’den yorulmuş, MHP’nin salt saldırgan milliyetçiliğinden bıkmış muhafazakâr-millliyetçi tabanın İYİ Parti’de kemikleşmesini öngörüyor Akşener. AK Parti’nin ikâmesi olmak gibi bir gaye içerisinde olduğu da varsayılabilir.
Başkabir ihtimal daha mevcut. Akşener’in 3 Mart 2023’teki açıklaması, sonraki adımları hesaplanmamış, duygusal bir karar da olabilir. Düşük olasılıklı bu senaryoda şunu fark ediyoruz: Akşener, Kılıçdaroğlu’na karşı saklayamadığı öfkesinin seçime 70 gün kalsa dahi içinde tutamayıp masanın ayaklarını kırmayı göze aldı. Benden sonra tufan diye düşünmüş de olabilir. Zira Millet İttifakı’nın son toplantısının ardından ‘ortak anlayışa varıldı’ metnine imza atıp ardından acil olarak İYİ Parti Genel Merkezi’nde toplantıya girmesi içinde biriktirdiği öfkeyi bir şekilde dışarı çıkarma ihtiyacı olarak anlaşılıyor.
Gelelim Akşener’in açıklamasına dek geçen süreçte neden tetikte beklediğine. Burada bazı sorular sorarak zihinlerde Akşener eleştirisi oluşturabilir.
Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını bir dayatma olarak düşünüyorsa bunu neden önceki 12 toplantıda daha açık bir şekilde dile getirmedi? Neden böyle bir dayatmayı kamuoyu önünde tartışmadı? Kurmaylarıyla bu konuyu konuştuğunu, CHP’li bazı isimlerin İYİ Parti’de rahatsızlık yaratan açıklamalarını neden devamlı üstü kapalı şekilde anlattı? Seçime bu kadar yaklaşmışken böyle bir karar vermeyi hangi gerekçeye dayandırdı? 2 Mart gecesi yayımlanan ve ortak anlayışa vardıklarını belirten bildiriye neden imza attı? Sonraki gün yaptığı açıklamada ‘Masanın Türkiye gibi bir derdi yok’ diyen Akşener, mutabakat metinlerindeki maddelerin tamamını yok sayıp sadece Cumhurbaşkanı adaylığı ile neden bu kadar fazla ilgilendi? Akşener zamanlaması oldukça manidar olan ayrılık açıklaması ile Türk siyasi tarihinde kırılma yaratıp kendi siyasi ikbalini tehlikeye mi attı yoksa seçim sonrası için başka bir plan mı yaptı? Akşener, Kılıçdaroğlu’nu sırf Alevi olduğu için mi aday olarak istemedi? Nitekim hem HDP hem diğer sol ittifak partileri ve İYİ Parti destek verdiğinde Kılıçdaroğlu’nun kaybetme ihtimali bulunmuyordu. İYİ Parti’de ve Akşener nezdinde Kılıçdaroğlu’nun ekseriyetle sol, demokrat kesimin teveccüh gösterdiği aday imajı çizmesi rahatsızlık mı yarattı? Yoksa bu rahatsızlık müesses nizamın rahatsızlığının bir yansıması mı?
Millet İttifakı’nda Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayattığı iddiaları üzerine yoğun bir gündem oluşturuluyordu bir süredir. Kılıçdaroğlu bu noktada eleştirilebilir. Ortak mutabakata varılmadan kendini aday olarak lanse etmesi, genel merkez binasına ‘Ben Kemal geliyorum!’ afişleri astırması, kendini masanın üzerinde gösterip adeta kendi kendine gelin güvey olması sert eleştirileri hak ediyor. Akşener başta olmak üzere İYİ Parti’de negatif hissiyatı büyüten Kılıçdaroğlu’nun bu tavırları nihayet 3 Mart bildirisine kadar sürdü.
Bazı iddialar da Akşener’in partisindeki Kılıçdaroğlu aleyhtarlığını bastıramadığı yönünde. Kılıçdaroğlu karşıtlığı Akşener’de ne kadar fazlaysa kendi partisinde de aynı seviyede. Akşener kendi partisini Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması üzerine örgütlemişti. Nitekim partideki görevine Kılıçdaroğlu aleyhtarlığı nedeniyle istifa eden Cihan Paçacı’nın 3 Mart gecesi itibariyle de geri döndüğünü gördük. İYİ Parti’yi bir arada tutan çimentonun da Kılıçdaroğlu’nun noksanlığı olduğunu anlıyoruz.
Akşener 3 Mart’ın ardından ne yapacak? Seçime dek Akşener’in Erdoğan’ı destekleme ihtimali zayıf görünüyor. En kuvvetli ihtimal kendisini aday göstermesi. Akşener seçimlere 3 Mart itibariyle damga vurdu. Bunu sürdürüp TBMM’de Cumhur İttifakı’na alternatif bir milliyetçi, devletçi ve güvenlikçi bir politikayla var olmak istiyordur. İYİ Parti kadrolarının ve Akşener’in ülkücü temelleri devlet içinde kuvvetli bir kliğin İYİ Parti’ye mesaj verme iştahını kabartmış belli ki. Bunu kullanarak Kılıçdaroğlu’na karşı devlet hamlesi olup olmadığı gibi sorular sorulabilir. Özgür Özel’in 8 Ocak 2019’da Gazete Duvar’dan Özlem Akarsu Çelik’e verdiği demeçte ‘Türkiye’yi ne Erdoğan ne Bahçeli yönetiyor; daha güçlü ve daha derin bir akıl yönetiyor’ sözlerini tekrar hatırlamak gerekiyor. Bu açıdan bakınca Özel’in bahsettiği derin aklın Dersimli (Tunceli) Alevi birinin Cumhurbaşkanı olma ihtimali Akşener eliyle bloke edilmiş oldu. Devlet kendi kodlarını her zaman korudu. Bugün de o kodların dışına çıkma olasılığını fark edince müesses nizama en yakın siyasi parti aracılığıyla kendini koruma altına aldı.
Kılıçdaroğlu’nun sermaye gruplarına net tehditler savurması, SADAT gibi yapıların önüne giderek seçim sonrasını işaret etmesi derin akıl tarafından hoş karşılanmamış görünüyor. Gazeteci Altan Sancar’ın aktardığı ‘CHP’ye yumuşak geçiş önerildi’ kulis bilgisini de buraya eklemiş olalım. Bu nedenleri üst üste koyup uzaktan bakınca Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olma ihtimali hikayenin başında engellenmiş oldu.
Altılı Masa’nın (Millet İttifakı) toparlanmak için ciddi bir aday stratejisine ve yeni bir politik yol haritasına ihtiyacı var. İYİ Parti’nin yarattığı enkazın altından kalkmak için Demokrat Parti (DP), Gelecek Partisi gibi aktörlerin varlığı işe yarar görünmüyor. Kılıçdaroğlu baştan beri elini sürmekten korktuğu HDP’nin kapısını açık yüreklilikle çalmalı ve masanın en önemli aktörü olarak HDP’ye yer vermeli. İYİ Parti ve Akşener’in 12 toplantı boyunca masada nelere itiraz ettiğini açıklamalı, diğer partilere bakışını anlatmalı ve seçim güzergâhında nerelerde pürüz çıkardığını net şekilde ifade etmeli. Gizli kapılar ardında sürdürülecek yeni bir programa muhalif ve kararsız seçmenin sabrının kalmadığının farkında da olmaları gerekir. Millet İttifakı bir yıl boyunca mayınlı bölgelerde gezmeyen, ülkenin en yakıcı sorunlarına el sürmeyen, en derin ekonomik krizde, en beter salgında, art arda gelen felâketlerin akabinde, enflasyonist politikaların göbeğinde bile siyasi gelecek vaat edemeyen bir profil ortaya koyarak kendi sonunu hazırlamayı başardı. Masadaki her parti, lider gücü oranında suçludur. Ancak ittifakın dağılma zamanı ve yöntemi bu mu olmalıydı?
Bir Cevap Yazın