
2023 seçimlerinin kaybedeni Millet İttifakı fiilî olarak Zafer Partisi ile Kılıçdaroğlu’nun bir protokol metniyle somutlaşan iş birliği ile dağılmıştı.
28 Mayıs sonrasında İYİ Parti’den “Millet İttifakı sona erdi” açıklaması gelse de yerel seçimlerde bu ittifakın canlanıp canlanmayacağı bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Partinin sözcüsü Kürşad Zorlu’nun bu minvalde “Yerel seçimde ittifakımızın ortaya koyduğumuz başarı sürüyor. Stratejik kararımızı kongre sürecinde belirleyeceğiz” şeklindeki açıklaması yerel seçimlerde bir ittifak olasılığını şimdilik mümkün kılan bir faktör.
Öte yandan Altılı Masa sürecinde tüzel kişiliği en çok zarar gören partinin İYİ Parti olduğunu söylemek gerekiyor.
Bu zararın nedeni sadece 2 Mart krizi sonrası yapılan ve Altılı Masa’nın “millet iradesini artık yansıtmadığını” söyleyen açıklama sonrası yaşanan masaya geri dönüş değil.
Süreç içerisinde adaylık hususundaki açıklamalarda İYİ Partili isimler istifa ederken CHP’li isimlerin koltuklarını korumaları gibi olgularla açığa çıkan bir “ikincilleştirme” de söz konusu.
Keza Altılı Masa söylemsel olarak İYİ Parti’ye yakın bir çizgide ilerlese de pratikte CHP’nin kontrolünde ve onun belirlediği rotada hareket eden bir oluşum oldu.
2 Mart günü aday belirleme açıklamasına dair “gerekirse beş parti imzalarız” restini mümkün kılan da sürecin bu karakteriydi.
Seçim sonrası kongre sürecine giren İYİ Parti bir yandan sürece dair bir iç değerlendirme yapma uğraşında olsa da kamuoyuna yansıyan kimi açıklamalar birtakım şüpheler uyandırıyor.
Örneğin “Altılı Masa hiçbir zaman seçim kazanmaya dönük stratejiye göre dizayn edilmedi” şeklinde bir açıklama İYİ Parti’nin değerlendirme sürecinde zafiyet yaratabilecek bir yaklaşımın ürünü.
Böyle bir yaklaşım Altılı Masa’nın devam etmesi adına neden söylemsel bir tutarlılığa kapıldığı, masaya neden dönüldüğü gibi soruları gündeme getirecektir.
Kaba tabirle, seçimi kazanmaya dönük bir stratejiye sahip olmayan masaya neden döndünüz, sorusuyla baş başa kalır ve bütün eleştirilerinizi önemsiz kılabilirsiniz.
Bu bağlamda İYİ Parti öncelikle, rakibini ya da müttefiklerini eleştirmek veyahut içinde bulunduğu yapının eksikliklerine gönderme yapmak yerine kendi tüzel kişiliğinin gelişimi üzerine yoğunlaşmalı.
Nitekim özellikle Altılı Masa sürecinde İYİ Parti, CHP tarafından asla eşit ortak görülmedi. CHP açısından İYİ Parti, kendisine “borçlu” olan bir siyasi yapıydı. Masanın en büyük partisi ve onun liderini desteklemek dışında herhangi bir misyon üstlenmemeliydi.
Bu yaklaşım, özellikle kimi üst düzey CHP’liler tarafından da ortaya konuyordu. Bülent Kuşoğlu’nun “Kılıçdaroğlu aday olmazsa masa dağılır” açıklaması bunun en semptomatik bir örneği.
Bununla birlikte “biz kazanacak aday demiştik” şeklindeki söylemin de duyulur kılınmasının İYİ Parti’ye herhangi bir fayda sağlaması pek olası değil.
İYİ Parti, değiştiremeyeceği ve kendisinin de katkıda bulunduğu bir geçmişi söylemlerine malzeme etmek yerine geleceğe yönelmeli. Bu yönde de agresif bir strateji izlemeli.
Nitekim Altılı Masa sürecinin partiye verdiği en büyük zarar “rekabetçi” yönüne oldu.
Bir siyasal partinin olmazsa olmazı olan rekabetçi profil İYİ Parti’de ciddi anlamda sarsıldı.
Bu sarsıntıyı onarmanın koşulu da güçlü bir siyasal özne olmak adına agresif bir rekabet stratejisi izlemek olacaktır.
İYİ Parti, eğer çoğunluğa istidatlı bir siyasal parti olmak istiyorsa iktidarın yanı sıra kendisi dışındaki muhalefet bloğunu da karşısına alabilmeli.
Akşener’in, özellikle geçtiğimiz Şubat ayında yaptığı “rövanşist siyasetten kaçınma” şeklinde özetlenebilecek açıklamaları İYİ Parti’nin hâlâ misyonunu oluşturuyorsa çoğunluğa istidatlı bir parti olma yönünde strateji kaçınılmaz görünüyor.
Duverger’in dediği gibi çoğunluğa istidatlı bir siyasal partiyi, diğer partilerden ayıran aslî nitelik siyasal psikolojisidir. Başka bir deyişle çoğunluğa istidatlı bir parti iktidarın parçası değilse bile bir gün hükümet kuracağını bilerek hareket eden partidir.
Eğer bir siyasal parti çoğunluğa istidatlı değilse hiçbir zaman hükümetin parçası olacağını düşünerek hareket etmez. Tecrübelerini bu yönde tesis etmez ya da kullanmaz.
Aynı şekilde bu durum çoğunluğa istidatlı olmak bir partinin sosyolojik mahiyetini de değiştirir: Hangi sosyolojiden besleniyor ve hangi sosyolojiyi hedefliyor, soruları çoğunluğa istidatlı olup olmamayı belirleyecektir.
Dolayısıyla İYİ Parti, bir gün hükümet olacağını öngörecek şekilde hareket edecekse CHP ile, özellikle de Kılıçdaroğlu yönetimiyle bir ittifakı tahayyülünden çıkarmalıdır.
Neticede Kılıçdaroğlu, önceki seçim başarısızlıkları bir yana, adaylık ısrarı neticesinde kendisinden beklenen ekstra yüzde 2,1 oyu alamamış bir siyasi figüre dönüşmüş durumdadır.
Bu göz ardı edilse bile Altılı Masa sürecinde açığa çıkan ve büyük oranda masanın sürekliliği adına kimsenin görmek istemediği CHP ile İYİ Parti arasındaki asimetrik ilişkinin izleri böyle bir ittifaka izin vermeyecektir.
İYİ Parti, Altılı Masa sürecinde “eylemin düşünceye getirdiği sınırları” göz ardı etmeyi tercih etti. Enerjisini kendisiyle kurulan asimetrik ilişkinin gerçekliğini söylemsel ve fikirsel düzeyde tercüme etmeye harcadı.
Bu enerji kaybı çoğunluğa istidatlı bir partinin kapasitesinin kaldırabileceği bir olgu değildir.
İYİ Parti, gelinen noktada bir karar verme durumunda. Eğer çoğunluğa istidatlı bir siyasal psikolojiyle hareket edecekse oldukça kırılgan demokratik geleneğe sahip bir ülkede kendisini ikincilleştirme tehlikesi bulunan ittifaklardan kaçınmalı.
Yerel seçimlere olabildiğince güçlü isimlerle girip bir üçüncü yol seçeneği olduğunu, her şeyden önce kendi parti örgütüne ispatlamalı. Böylelikle siyasal psikolojisini yeniden kurgulamalı ya da kuvvetlendirmeli.
Bir parçası olduğu geçmiş ittifakların zafiyetlerinin dökümünü yapmak ve bunun hesabını kamuoyuyla paylaşmak yerine hem kendi geleceğini hem de siyasal alanı ilgilendiren geleceğin inşasına yönelmeli.
Bir Cevap Yazın