Japonya’nın Askerileşmesi

Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği tehdidine karşı ABD’nin Asya – Pasifik bölgesindeki en önemli müttefiki olan Japonya, Tayvan merkezli olarak gerilimin artmasıyla yeni güvenlik politikasına yöneldi. Başbakan Fumio Kişida’nın Washington’ı ziyaret etmesi de bu değişen güvenlik politikasının önemli göstergesi. İki kutupluluk sonrası düzenden yıllar sonra iki iyi müttefik, olası bir çatışmaya hazırlanmaya başladı. Bunun ilk işareti Japonya’nın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisinde belirtiliyor. “Uluslararası toplum bir çağı tanımlayan değişikliklerle karşı karşıya. Küreselleşme ve karşılıklı bağımlılığın tek başına dünya çapında barış ve kalkınmanın garantörü olamayacağını bir kez daha görüyoruz.” cümleleriyle başlayan belge “gelecekte Hint-Pasifik bölgesinde, özellikle Doğu Asya’da ciddi bir durumun ortaya çıkma olasılığı göz ardı edilemez.”  uyarısı ile devam ediyor.

Diğer taraftan dünyada Japon kültürü huzur, sadelik ve barış şeklinde ilgi görüyor. Halbuki Japon tarihi savaşlar, istilalar ve kahramanlıklarla dolu asker bir milletin hikayesi. İkinci Dünya Savaşı’na ABD’nin de dahil olmasında en belirleyici olay Pearl Harbor saldırısı bunlardan en bilineni. Günümüzün iki sadık müttefikinin tarihsel ilişkisi bu noktada oldukça dikkat çekici. ABD’nin Japonya’da atom bombası kullanması -dünyada nükleer saldırıya uğrayan tek ülke- toplumsal bellekte hâlâ belirleyici. 

Yenilgi sonrası ABD tarafından işgal edilen Japonya, anayasası bile işgalcisi tarafından hazırlanan ülke oldu. ABD’nin ilk planlarında, Japonya’dan Pearl Harbor saldırısının intikamını almak amacıyla, Japonya’nın endüstrisini yok etmek, silahsızlandırmak ve yalnızca tarım arazisine döndürerek tekrar rakip olması engellenmek istendi. Fakat 1947’de Çin Komünist Partisi’nin iç savaşı kazanması ile ABD planlarında değişiklik yapmak zorunda kaldı. İlk olarak küresel stratejisinin yeni “piyonu” haline getirmek için Japonya’nın yeniden sanayileşmesi sürecini destekledi ve askeri olarak kilit pozisyonlara kendisi için çalışacak kişileri yerleştirdi. Özellikle Kore Savaşı dönemi Japonya’nın kalkınmasında büyük bir adım oldu. Eski Japonya Başbakanı Nakasone “Kore Savaşı Japonya için bir nimet oldu.” sözleriyle durumu özetledi. 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılan bir ülkeden, bölgenin en büyük ABD üssüne dönüşen Japonya görünürde ABD’nin en güvenilir müttefiklerinden biri. Dünyanın en büyük 3. ekonomisine sahip olan Japonya, sanayi ve teknoloji alanına yaptığı yatırımların büyük bir kısmını Batıyla aynı paralelde askeri modernizasyon ve silahlanmaya ayırma kararı aldı. Fakat ABD’nin hegemonyası ve gücü zayıfladığı durumda veya sistemsel bir değişiklik halinde Japonya hâlâ ABD’nin sadık bir müttefiki olarak kalmayı sürdürecek mi sorusu özellikle ABD’yi düşündürüyor. 

Japonya’nın Değişen Güvenlik Politikası

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD işgal güçleri tarafından hazırlanan 1947 Anayasası’nın 9. Maddesi, savaşları reddederek Japonya’yı “pasifist” bir ulus olarak tanımlıyor. Buna göre Japonya’nın uluslararası sorunları çözmek için güç kullanmasını yasaklıyor ve kara, deniz ve hava kuvvetleri kuramayacağını belirtiyor. Fakat Kore Savaşı’nın etkisiyle ilk olarak ABD tarafından hafif silahlı bir ordu (75.000 asker) kuruldu. Japonya’nın milli ordusu Öz Savunma Gücü ise 1954’te yine ABD önderliğinde oluşturuldu. 1960 yılında ise Japonya’da ABD askeri üsleri bulunacağına ve saldırı halinde ülkenin korunmasında kullanılacağına dair ABD-Japonya Karşılıklı İşbirliği ve Güvenlik Antlaşması imzalanarak iki ülkenin güvenlik politikalarındaki ortaklık da resmi olarak başlatıldı.

Japonya Eski Başbakanı Abe (2012-2020) “proaktif pasifizm” olarak adlandırdığı güvenlik politikalarını uygulamaya geçirdi ve askeri stratejisiyle bütçede artırıma gitti. 2015 yılında çıkarılan yasalarla 70 yıl sonra ilk kez denizaşırı ülkelere asker gönderilmesine ve operasyonlara katılma izni verildi. Afganistan’da ABD ile Balkanlar’da BM barış koruma misyonuyla askeri pratiklere alışmaya başladı. 

Halefi Fumio da bu politikaları geliştirerek devam ettirdi. Bunun en önemli işareti şimdiye kadar Japon savunma harcamalarına GSYH’dan %1’den daha az bütçe ayrılırken önümüzdeki 5 yıl içinde bunun %2’ye -320 milyar dolar- çıkarılması hedefinin açıklanmasıdır ki bu Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yaptığı en büyük askeri yatırımdır. Bu durumda Japonya’nın savunma harcamaları listesindeki 9. sıradaki yerinden – ABD ve Çin’den sonra- 3. Sıraya yükselmesi bekleniyor. 

Japonya’nın güvenlik politikasındaki radikal değişiminde Rusya’nın Ukrayna işgali belirleyici oldu. Diğer ülkelerde olduğu gibi Japonya da tekrar savaşın ve işgalin gerçekliğiyle yüzleşti. Ayrıca Tayvan konusunda Çin’le çatışma riskinin giderek artması ve nükleer denemeleriyle sürekli tehdide dönüşen Kuzey Kore’ye yakınlık tekrar asker ülkeye dönüşün temel nedenlerinden. 2022’de yayımlanan Ulusal Güvenlik Stratejisinde Çin “en büyük stratejik zorluk” ; Kuzey Kore ise “Japonya’nın ulusal güvenliği için her zamankinden daha ciddi ve yakın tehdit” şeklinde tanımlanıyor.

ABD-Çin arasında artan gerilimin sonucunda Asya-Pasifik bölgesinde- muhtemelen Tayvan merkezli- yaşanacak bir çatışmada Japonya en kritik konuma sahip ABD müttefiki. Bu durum hem ABD’nin dünyada en fazla askerinin bulunduğu,hem de bölgede en fazla askeri yatırım yaptığı ülke olmasının da cevabı. Japonya ABD Kuvvetleri verilerine göre Japonya’da toplam 7 Amerikan askeri üssü, 2.000 asker, 18.000 piyade ve 6.000 deniz kuvvetleri personeli bulunuyor. ABD’nin en büyük filosu olan Yedinci Filo’nun yaklaşık 18 gemisi, 13.000 denizcisi ve 100 uçağı Japonya’da faaliyet gösteriyor.

ABD’nin Müttefikliği mi Çok Taraflılığa Geçiş mi?

Japonya’da konuşlanmış ABD birlikleri olduğu sürece ABD’nin “piyonu” olmaktan kurulması zor gözüküyor.  Ayrıca ABD oyunun kurallarını belirleyen güç olduğu sürece de Japonya’nın bağımsız hareket etmesine izin vermeyecektir.  Fakat Japon halkının uzun süre bu duruma istekli olmayacağı ABD ile ilgili görüşlerin sorulduğu araştırmalarda görülüyor. “ABD’nin bölgede Japonya’yı koruduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna ABD’nin Japonya’yı değil kendini koruduğunu ve Japonların başkalarının korumalarına ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin sayısı bir hayli fazla.  Ayrıca diğer ülkelerde olduğu gibi Japonya’da da milliyetçi duyguların ve sağcı hareketlerin artığı görülüyor. 

ABD tarafında da Japonya’ya karşı güvensizlik geçmişten beri devam ediyor. Pearl Harbor’un izlerini filmlerden askeri operasyonlara kadar farklı alanlarda görmek mümkün. Japonya’nın imparatorluk geçmişi, samuray kültürü ve savaşçı toplum olması unutulmuş olmamakla beraber kontrol altına alınarak işlevsel bir müttefike dönüştürüldüğü düşünülüyor. 

Japonya ile benzer süreçlerden geçen ve aynı şekilde askeri harcamalarını tarihinde ilk kez bu kadar yüksek oranlarda artıran Almanya ise ABD’ye rağmen çok taraflılık politikasını uygulamaya geçti bile. Ukrayna’ya panter tanklarının gönderilmesini reddetti, savaşın uzamasına karşı olduğunu ABD’ye rağmen belirterek  Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeye devam ediyor. Bunun nedenlerinden biri Avrupa’nın gelecekte yaşanacak çatışmalar için önemi azalırken Asya- Pasifik bölgesinde artması ve elbette Çin ile Kuzey Kore tehditleri.

Japonya’nın Almanya’nın aksine coğrafi konumu gereği ABD ile yakın müttefiklik dışında çok fazla seçeneği yok. Bir tarafta Tayvan sorunu ve artan askeri gücüyle Çin, diğer tarafta kontrolsüz şekilde nükleer güce sahip olan ve sürekli tehdit haline gelen Kuzey Kore. Fakat küresel durum değişirse veya ABD’nin müttefikliğinin ve askerlerinin güvenliğini sağlayamadığı görülürse Japonya’nın politikada değişikliğe gideceği öngörülebilir. Ancak Japonya’nın günümüz konjonktürü ve ilerleyen on yıl içinde çok taraflı politika takip etmesi mümkün gözükmemektedir. Fakat ülkenin gelecekte bir gün geçmiş ihtiraslarına dönerek tekrar oyun kurucu olmak isteyeceğinde ABD’nin bile şüphesi bulunmuyor.

Ayşe Gülsüm Çalık hakkında 20 makale
İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Brunel University of London’da güvenlik alanında yazdığı tezle tamamladı. Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde Rusya’nın Arktika Dış Politikası başlıklı doktora tezini yazıyor.

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın