
Türkiye’nin Sesi Altınçağ Partisi Genel Başkanı ve eski HDP sözcüsü Ayhan Bilgen Ankara’da düzenlediği bilgilendirme toplantısında Kürt meselesine dair çözüm önerilerinde bulundu. Bilgen’in iktidar, devlet, muhalefet ve Kürt siyasi hareketine yönelik eleştirel sözleri en dikkat çeken vurgularından biri oldu. Her türlü odakla görüşme ve müzakere kapısının açık tutulması gerektiğini söyleyen Ayhan Bilgen Gordion düğümü efsanesine benzettiği Kürt meselesinin çözümünü İskender’in yaptığı gibi kılıçla çözmenin mümkün olmadığını belirtti.
“Kimlik siyaseti kimliklere yarar sağlamıyor”
Ayhan Bilgen’in etnik bir soruna kimlik siyaseti ile yaklaşmanın vereceği zarara odaklanarak yaklaşması oldukça önemli. HDP’yi isim vermeden eleştiren Bilgen’in ‘kimlik siyasetinin çatışma potansiyeli yaratma riskine ve diğer kimliklerin de kendilerini gösterme çabasına girmelerine neden olduğunu’ belirtmesi kimlik siyasetinin Kürtlerin haklı taleplerini hiçbir şekilde çözmediği çıkarımında bulunulmasına da alan açtı.

Türklerde Bölünme Sendromu
Bilgen Kürt meselesinin çözüme kavuşmama nedenlerinden birinin de Türkiye’nin her adımda bölünme sendromuna yakalanması olarak yorumluyor. Buradan hareketle eski acıların depreştirilerek çözüme gidilemeyeceği ancak sosyolojik yapının da göz ardı edilmemesi gerektiğini anlıyoruz. Çözüm süreçlerinin tamamında devletin Kürt sosyolojisini görmezden gelerek hareket ettiğini ve bunun da meseleyi çıkmaza sürüklediği aşikâr. Devlet 90’lı yılların yöntemiyle bugün evrimleşmiş sorunu çözmeye çalışarak Gordion düğümüne bir halka daha ekliyor. Kutuplaşma dilini de yöntemin sosu olarak boca eden iktidarın Kürtleri bilinçli/bilinçsiz bir şekilde hedef tahtasına oturttuğu sonucu da ortaya çıkıyor. Bu düğümü çözmek isteyen devletin ve iktidarın İskender gibi bir yöntem kullanmasının kendi geleceği açısından da tehdit olarak belirtilmesi önemli.
‘Tuzu kurularla’ varılacak tek yer sonsuz çatışma süreci
Kürt meselesinin yarattığı acılarda ortaklaşmanın kritik kabullerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Bedel ödememiş, acı çekmemiş odakların Kürt meselesine çözüm önerisinde bulunmaları yalnızca kifâyetsiz değil tehlikeli de. Nitekim çatışmanın sonuçları ile yüzleşmemiş olanların şiddet ve silah yöntemini savunmaları şaşılacak bir durum değil. Bununla birlikte silahla gelinen nokta da göz önünde bulundurularak çözüm için başlatılacak herhangi bir sürecin aktörleri iyi belirlenmeli. Acısı, travması büyük olanların çözüme en yakın muhataplar olarak kabul edilmeleri gerekir.
SES Partisi’nin HDP’den koparak kurulmasının belki de bu noktada bir farklılık yarattığını söylemek mümkün. HDP’de temsil edilen ve ciddiye alınması da gereken PKK’nın silahlı kanadının söylem gücü Ayhan Bilgen tarafından eleştiriliyor. Bunu son dönemde Demirtaş’ı öne çıkarması elzem olan HDP’nin PKK sözcülerinin politikalarını önceleyerek siyaset üretmesi ile güçlendirebiliriz.
Bu örnekten hareketle Bilgen’in kısa süreli çatışmasızlık önerilerine de karşı çıktığını eklememiz gerekiyor. Özellikle geçiş dönemlerinde ‘en az zararla ilerleyelim’ mantığı gelecekte daha büyük problemleri doğurma riskini de göz ardı etmemek gerek. Silahların tamamen terk edildiği, isteğe bağlı şekilde yönetilebilen bir süreç olmaktan kurtarıldığı ve tarafların net tavırlar ortaya koyduğu kalıcı, kesin bir döneme girilmesi gerek.
‘İç Savaş Olmaz’ Rahatlığı
Nüfusu artan mültecilerin Kürt meselesini de tetikleyecek oranda başka toplumsal olaylara evrileceği, bunun da git gide biriken toplumsal öfkeyi harekete geçirebileceği es geçilemeyecek bir konu. Ayhan Bilgen’in ‘iç savaş olmaz’ rahatlığının Türkiye’yi tehdit eden bir yanlış inanış olduğuna vurgu yapması dikkat çeken bir başka nokta. Zafer Partisi’nin başını çektiği mülteci düşmanlığının bu ivmeyle devam etmesi halinde ekonomik olarak sıkışmış bir halk hareketinin ilk hedefi mülteciler ve sonrasında Kürtler olabilir. Ümit Özdağ’ın medyada benzer oranda oy potansiyeli olan diğer parti liderlerinden çok daha görünür kılınması belli bir hedefe giden yolun taşlarının döşenmesi olarak yorumlanabilir. Zira Bilgen’in iç savaş tehdidine dikkat çekmesi bunun artan güvenlik politikaları ve mültecilere karşı siyasi bir parti tarafından yönetilen nefret ile açıklamak mümkün.
Kürtler Silah Lobilerinin Kurbanı mı?
Silahlı mücadelenin aktörü Kürtler ve buna karşı savunma ile birlikte saldırı yöntemi seçen devletin son 40 yılda elde ettikleri tek bir kazanım bile göstermek olası değil. Silah ticaretinin en önemli köprülerinden biri ve müdavim müşterilerinden olan PKK’nın Kürtleri silah lobisine kurban ettiği de başka bir gerçeklik. Ayhan Bilgen’in ifadesi de bunu destekler nitelikte ve Kürtlerin silah lobilerinin kurbanı olmaktan çıkarılması gerektiği yönünde. Silah ticaretini kesmenin yolu silahlı çatışmayı büyütmek değil. 3 tarafı Kürt komşularıyla çevrili Türkiye’nin Kürtlerin hak temelli kazanımlarını yerine getirmesi ve yaşadıkları krizi fırsata dönüştürmesi çok önemli. Devlet bunu yaparken sınır güvenliğini bölünme kaygısıyla sağlamaya gitmemeli. Bu kaygının da sonlandırılması ‘hak temelli bir barış projesi’ ile mümkün olacaktır. Kürtler mevcut konjonktürde Orta Doğu’yu dönüştürebilecek en güçlü toplumlardan biri. Türkiye’nin bunu tehdit olarak görmesi kendisine de kaybettirecektir. Türkiye ile birlikte bölgedeki ülkelerin tamamı Kürtler üzerinden çatışmayı sürdürürlerse Kürtlerle birlikte aktör ülkeler de kaybedecektir. Barışın mümkün olduğu kadar zorunlu olduğu da bilinmeli. Aksi takdirde silah ticaretiyle Kürtler toplumsal dinamiklerini yitirecek, Türkiye’nin gelecekteki ekonomik kazanımları da bu sonsuz ve sonuçsuz çatışmada eriyecektir.
Tek Partiye Havale Edilemeyecek Bir ‘Anadolu Barışı’
Partiler üstü kavramının belki de en verimli şekilde kullanılması gereken mesele Kürt meselesi. Sorun o kadar köklü ve derin ki tek bir partinin eline bırakılamaz. Kürtler sorunun çözümü için sadece HDP’nin temsiliyetine ihtiyaç duymamalı. Anadolu’ya yayılmış tüm Kürtlerin kendi meşreplerince çözüme katılmaları, partileri de aşacak şekilde bir Anadolu usulü zemin yaratılmalı. Cumhur İttifakı ve Altılı Masa başta olmak üzere tüm siyasi kadrolar, oluşumlar, birliktelikler ve bağımsız siyasetçilerin mutlaka bir sözü olmalı. Siyasi partiler durdukları yerin anlaşılmasını bekliyorlarsa sonuç alınması mümkün değil. Kimse eline bakılacak, ayağına gidilecek bir otorite olarak durduğu konumu belirlememeli.
Gordion düğümü, Büyük İskender’e atfedilen bir söylencedir. Genellikle, çözümü zor bir sorunun kaba kuvvetle halledilmesi anlamında metafor olarak kullanılır. Yeni bir lider arayışında olan Friglere bir kahin tarafından, şehre öküz arabası ile giren ilk adamı kral ilan etmeleri söylenir. Bu kişi kağnısıyla kente giren yoksul bir köylü, Midas’ın babası, Gordios olur. Gordios, kral ilan edildikten sonra öküz arabasını Frig tanrısı Sabazios tapınağına adar. Araba kızılcık dallarından bir düğümle tapınağa bağlanmıştır ve bu düğümü çözecek kişinin Asya’nın hakimi olacağı söylentisi ile ünlenir. Büyük İskender, Gordion’a geldiğinde (MÖ 334) düğümü çözmeye çalışır ama başaramaz. Sabrı tükenince öfkeyle kılıcını çekip düğümü keser. İskender, gerçekten de Pers İmparatorluğu’nun fatihi ve Asya’nın hakimi olma yolundadır. Ancak 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü bilgelerce İskender’in Gordion düğümünü çözmek yerine sabırsızca davranmasının cezası olarak yorumlanır.
Bir Cevap Yazın