Millet İttifakı’nın Rusya Fantezisi

Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Moskova’ya göz kırpan açıklamalarda bulundu: “Rusya ile ilişkilerimizin devamı Türkiye’nin çıkarınadır”. Kılıçdaroğlu, olası iktidarında iki ülke arasındaki ilişkilerin nasıl seyredeceğine dair soruya, “öngörülebilirlik, itibar ve saygı ile” yanıtını verdi.

Kılıçdaroğlu, bunun yanı sıra tarihsel referanslara da işaret ederek tüm farklılıklara rağmen Kurtuluş Savaşı sonrasında Rusya ile iyi ilişkiler kurulabildiğini, Atatürk ve İnönü dönemlerindeki geleneği olası Cumhurbaşkanlığında sürdüreceğini belirtti.

Öte yandan Rusya ile yaşanan sorunların kaynağında “kurumları bir yana bırakan ve kişisel çıkar boyutunda yürütülen diplomasi” nedeniyle yaşandığını da vurguladı.

Benzer açıklamaları Mart ayı ortasında da yapan Kılıçdaroğlu, “hükümetlerin geçici, devletlerin kalıcı olduğunda” uzlaşmanın önemini vurgulayarak ilişkilerin ana belirleyicisinin “kurumsal akıl ve birikim olması” olması gerektiğinin altını çizmişti.

Rusya’ya dair son Kılıçdaroğlu açıklamaları muhalif kamuoyunda yankı uyandırdı. Ana söylem, Kılıçdaroğlu’nun beyanatıyla, olası bir Millet İttifakı hükümetinde Türkiye’nin başta S-400’ler olmak üzere Rusya ile olan ilişkilerde bir kırılma yaşanacağı algısının ters yüz edildiği şeklinde.

Örneğin gazeteci Murat Yetkin, AK Partili çevrelerin bu argümanı kullanarak olası iktidar değişikliğinin Rusya nezdinde bir tedirginlik ve endişe kaynağı olmasına yardımcı olduğuna vurgu yapıyor, Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamalarının bir “değişimin” habercisi olduğunu belirtiyor.

Bu noktada “değişim” ifadesinin aceleci kullanıldığını belirterek bir itirazda bulunmamız gerekiyor:

Keza Kılıçdaroğlu’nun Rusya ile ilişkilere dair açıklamaları son kertede “yeni”, daha önce duyulmamış bir olgu içermiyor. Altılı Masa’nın 30 Ocak 2023’te kamuoyu ile paylaştığı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde Rusya’ya dair şu madde yer alıyor:

“Rusya Federasyonu ile ilişkileri eşitler arası bir anlayışla, kurumsal düzeyde dengeli ve yapıcı diyalog ile güçlendirilerek sürdüreceğiz”.

Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun Rusya politikasını tek başına Rusya özelinde değerlendirmek bizi eksik sonuçlara götürme riskini taşımaktadır. Keza Türkiye’nin Rusya politikası, NATO ve ABD başta olmak üzere Batı ile olan ilişkilerinin koşulları çerçevesinde ele alınmalıdır.

Daha detaylı bir ifadeyle, Batı’nın Türkiye’deki olası bir değişimde iktidardan beklentileri, Rusya’ya dair bu açıklamaların ne anlama gelebileceği hakkında sağlıklı bir analiz yapmamıza imkân tanıyacaktır.

Batı’nın Türkiye’de Olası Bir İktidar Değişiminden Beklentileri

Kılıçdaroğlu’nun adaylığının Batılı analizlerde Erdoğan’ın ve onun temsil ettiği yönetim anlayışının “anti tezi” olarak sunulduğunu daha önce ele almıştık.

Bu “anti tez” yorumu, olası bir iktidar değişiminde hemen her alana sirayet etmesi beklenen bir çerçeve çiziyor. Türkiye’de 14 Mayıs seçimlerinde demokrasi ile otoriter rejim arasında tercih yapacağını belirten Batı orijinli analizler, bugün Millet İttifakı bileşenlerinin seçime giderken söze döktüğü sloganlarla benzer. En son DEVA Partisi lideri Ali Babacan, 14 Mayıs seçiminin aslında bir referandum olduğunu vurgu yaparak iki temel tercih arasında, otoriter zihniyet ile demokrasi arasında seçim yapılacağını belirtiyordu.

Batı’nın Millet İttifakı’nın olası seçim zaferindeki beklentisi de mevcut Türkiye manzarasının “anti tezi” yatıyor.

Buna dair en güncel örnek ise Carnegie Europe’ta yer alan Marc Pierini ve Francesco Siccardi’nin “The Strategic Consequences of a Kılıçdaroğlu Victory Over Erdoğan” başlıklı analizi, yani “Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a Karşı Kazanacağı Zaferin Stratejik Sonuçları”.

Analiz hemen başında şu yorumu içeriyor:

“Ankara NATO ile ilişkilerini normalleştirmek için derhal harekete geçecektir. Ancak Kıbrıs ve Suriye gibi bazı mevcut görüş ayrılıkları ortadan kalkmayacaktır. Olumlu açıdan bakıldığında, hukukun üstünlüğü yeniden tesis edilecek ve AB ile ilişkiler yumuşatılmasa da iyileştirilecektir”.

Analiz, Rusya ile ekonomik ilişkilerin yanında NATO içinde daha yapıcı bir rol oynayacak olası Kılıçdaroğlu Türkiye’sinin atabileceği adımları şu şekilde sıralıyor:

“İlk olarak Türkiye, Rusya’nın bir dizi sektörde Batı yaptırımlarından kaçınmasını engellemek için çaba sarf edecektir.

İkinci olarak, Ankara İsveç’in NATO üyeliğine karşı muhalefetini derhal sona erdirebilir.

Üçüncü olarak, ittifakın Estonya’dan Romanya’ya kadar uzanan doğu kanadındaki güvence operasyonlarına büyük ölçüde askeri katılım kararı alabilir.

Dördüncüsü, Temmuz 2019’da Rusya tarafından teslim edilen S-400 füze bataryalarının Türkiye topraklarındaki varlığına son vermeyi düşünebilir.

Beşinci olarak, bir önceki hamlenin bir sonucu olarak, Türkiye NATO uyumlu bir füze savunma mimarisi edinme ve/veya geliştirme konusunda görüşmelere başlayabilir. Bu, Türkiye’nin hava kuvvetleri savaş uçakları filosunun modernizasyonunu kolaylaştıracaktır”.

Bu son cümleyi vurgulamamızın nedeni adeta Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ndeki bir maddeye gönderme yapıyor oluşu:

“Türkiye’nin yeniden F-35 projesine dönmesi için girişimlerde bulunacağız”.

Dolayısıyla olası bir Kılıçdaroğlu hükümeti’nin analiz bağlamındaki öngörüleri doğrulaması ve vaat ettiği politikaları hayata geçirebilmesi için Rusya’nın Türkiye’ye olan bakışını ciddi şekilde değiştirecek adımlar atması gerekiyor.

Kaldı ki bu beklentiler arasında sembolik bir ağırlığı da sahip olan ve Türkiye’nin jeopolitik tercihlerini “öngörülemez” kılan S-400’lerin “Türkiye topraklarındaki varlığına son verme” olasılığı sürdürülmeye çalışılan çok kutuplu bir politikanın terk edilmesi ve Rus karşıtı politika ihtimalini taşıyor.

Keza CHP’li Ünal Çeviköz, Kasım 2022’de Carnegie’de yayımlanan bir raporda, S-400 sorunun çözümünü Türkiye’nin F-35 programına tekrar katılımının izlemesi gerektiğine vurgu yapıyordu. Rapor aynı zamanda tüm Altılı Masa bileşenlerinin S-400 alımını eleştirdiğinin de altını çiziyordu.

Bu beklenti ve yorumlar göz önünde bulundurulduğunda Millet İttifakı’na yönelik Batılı beklentiler Rusya’yla olan ilişkilerin istikrarına darbe vurma eğilimi taşıyor, diyebiliriz.

Öte yandan “lider diplomasisinin” terkini ifade eden “kurumsallık” vurgusu da Rusya ile olan ilişkilerin yoğunluğuna negatif yönde etki edecek bir temele sahip.

Burada elbette iki politika yapma aracı arasında herhangi bir değer atfetme peşinde olmayacağız. Gerek lider diplomasisi gerek kurumsal temellere dayanan diplomasi tercihi kendi avantaj ve dezavantajlarına, politik sonuçlarına sahip pratikler…

Şimdi bu “negatif etkinin” nedenlerine değinelim.

Putin’in Kılıçdaroğlu’na Bakışı

Nisan 2023’ün ilk haftasında Rusya merkezli düşünce kuruluşu Yeni Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin başkanı (YETAM) Yuriy Mavaşev’in BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamalar dikkat çekiciydi:

“Rus makamları için Erdoğan; öngörülebilirlik, statükoyu sürdürmek demek. Kılıçdaroğlu veya başka bir muhalefet adayı kazanırsa, Kremlin için büyük bir baş ağrısı olacak”.

Mavaşev’e göre Rus lider Putin, Türkiye söz konusu olduğunda Erdoğan dışında bir başka lider tanımak istemiyor. Nitekim Rus liderin politika yapma biçimi, liderlerin kendi aralarında nasıl anlaştıklarına bağlı.

Başka bir ifadeyle Kılıçdaroğlu’nun sorunların kaynağı olarak gördüğü kişisel diplomasi, Putin açısından asli politika yapma aracı.

Mavaşev bunların yanında Kılıçdaroğlu’nun Rus kamuoyunda pek tanınmadığını, hangi güç ve değerleri temsil ettiği konusunda hakkında pek fikir olmadığına da vurgu yapıyor.

Her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun son açıklamaları Rus basınında “ilişkileri derinleştirme isteği” olarak ele alınsa da ittifakın dış politika vizyonu ve vaatleri, tutarlılık arayacak olursak, ilişkileri negatif yönde etkileyecek gibi görünüyor.

Açıkçası tarihsel referans ve “her durumda” süren iş birliği vurgusu da muhalif kamuoyu tarafından “istikrar arayışı” olarak öne çıkarılan açıklamalardaki “kırılma” beklentisini gözler önüne sürüyor.

Dr. Adem Yılmaz hakkında 56 makale
Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi programında tamamlamıştır. Çalışma alanlarını Siyasal Kuram, Siyaset Sosyolojisi, Felsefe ve Türk Siyasal Hayatı oluşturmaktadır.

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın