
Ukrayna’da savaş devam ederken uluslararası gündemde en çok tartışılan konuların başında Ukrayna’nın NATO üyeliği süreci bulunuyor. 11-12 Temmuz tarihlerinde Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta gerçekleştirilecek olan NATO zirvesi öncesi Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Çekya, Bulgaristan, Slovakya ve Türkiye’yi ziyaret ederek üyelik konusunda destek istedi. Bu durum NATO zirvesinde gündemin İsveç’in üyeliğinden ziyade Ukrayna olacağının işaretleri olarak yorumlandı. Erdoğan tarafından İsveç’in üyeliğinin TBMM’ye sunulacağının da açıklanmasıyla zirvede Ukrayna’nın ittifaka üyeliği ve savaşta izlenecek planların tartışılacağı anlaşılmaktadır.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenber tarafından Foreign Affairs için kaleme alınan “ A Stronger NATO for a More Dangerous World” başlıklı yazıda da Vilnius Zirvesi ve Ukrayna’nın üyeliğine daha fazla vurgu yapıldığı görülüyor. Yazıda düzenlenecek zirvede Ukrayna’ya destek için destek paketinin onaylanacağı, Ukrayna silahlı kuvvetlerinin NATO ile uyumlu savunmasının daha da güçlendirileceği belirtilerek “NATO’nun kapısı yeni üyeler için açık olmaya devam ediyor” ifadesine yer verdi.
Diğer taraftan NATO üyesi liderler, uzmanlar ve kamuoyu Ukrayna’nın ittifaka üyeliği konusunda farklı bakışlara ayrılmış durumda: (1) Ukrayna kesinlikle desteklenmeli ve ittifaka üye olmalı, (2)ülkedeki savaş bittikten sonra üyeliği değerlendirilmeli ve (3) Ukrayna’ya üyelik değil “güvenlik garantisi” verilmeli ( İsrail Modeli). İttifakın en güçlü ülkesi olan ABD içinde özellikle kamuoyunun üyeliğe sıcak bakmadığı görülüyor. Biden’ın Cumhuriyetçi rakiplerinin çoğu -eski Başkan Trump da dahil- ABD’nin Ukrayna açık uçlu desteği ile ilgili endişelerini sıklıkla tekrar ederek savaşa yapılan yatırımların ülkeyi maddi olarak zorladığını savunuyorlar. Her ne kadar Biden’ın CNN için verdiği röportajda “Ukrayna NATO üyeliğine daha hazır değil” ifadeleri tartışmalar için üyelik dışı çözümlere odaklanılacağıyla ilgili cevap olsa da zirve öncesi tartışmalar devam ediyor. Analizimde temel iki soruya cevap arayacağım: “Ukrayna’nın ittifak üyeliği ne anlama geliyor?” ve “Hangi devletler üye olmasını destekliyor; hangileri karşı çıkıyor?”
Ukrayna’nın İttifak Üyeliği Ne Anlama Geliyor?
Tarihsel olarak Ukrayna her döneminde NATO’nun veya AB’nin bir parçası olmak istemedi.1991 yılında bağımsızlığını kazanan ve anayasasında resmi olarak tarafsız olacağını ilan eden Ukrayna hükümeti ABD, İngiltere ve Rusya ile “egemenliğinin tanınması” konusunda bir anlaşma imzaladı. Ukrayna’nın ittifak ile ilişkileri 2008 yılında NATO Üyelik Eylem Planı – Bükreş Deklarasyonu- başvurusuyla başladı. Fakat 2010 yılında Yanukoviç’in başkan seçilmesiyle “tarafsız kalma politikası” nedeniyle başvuru ertelendi. Maidan olayları ve 2014 yılında Rusya tarafından Kırım’ın ilhakı NATO ve AB üyeliklerini öncelikli hale getirmesine rağmen ittifak tarafından sıcak yaklaşılmadı. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ve ülkeyi işgale başlaması ittifakın üyelik konusuna da bakışını değiştirdi.
Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını savunanların – zirve öncesi 21 üye üyeliği desteklediğini açıkladı- en fazla vurguladıkları konular yüksek teknolojili ve iyi eğitime sahip ordusunun NATO ile de uyumlu olması ve Rusya’ya olan fiziksel yakınlığı ile gelecekte olası bir saldırıda ön cephe hattını oluşturması bulunuyor. Üyeliği savunanlar Putin’in Ukrayna’da durdurulmaması halinde hedeflerini genişleterek NATO üyelerine saldıracağını da sıklıkla tekrar ediyorlar. Ayrıca Rusya NATO’nun Ukrayna’yı oyaladığı ve gerekli tepkiyi vermediğine ikna olmasının sahada da yansımaları olacaktır. Almanya tarafından gönderilmesi çok tartışılan Leopard tanklarının sahada gösterdiği başarısızlıklar gibi müttefik güçlerin maddi ve asker yardımlarını da kısa vadede daha da azaltması savaşın Rusya lehine bitmesi ve NATO için en kötü senaryonun gerçekleşmesi anlamına gelecektir.
Diğer taraftan başta ABD olmak üzere ittifakın diğer güçlü üyeleri Ukrayna’nın üyeliği konusuna temkinli yaklaşıyorlar. Savaşın beklenenden uzun sürmesi müttefik güçlerin kendi mühimmatlarının azalmasına ve maddi yükünün artmasına da neden oluyor. Son olarak NATO üyeleri arasında ABD’nin mühimmatının azaldığı ve – uluslararası hukuk kapsamında da tartışmalı olan- misket bombasının Ukrayna’ya temin edileceği açıklaması da çok tartışıldı. Halihazırda üyelerin büyük bir kısmının savunma harcamalarını GSMH %2’si olması gerektiği kuralını sağlayamadığı göz önünde bulundurulursa ittifak üyesi bir devlet olması halinde Ukrayna’ya verilecek destek de uzun vadede sürdürülebilir olamayacak. Üyeliğine karşı çıkanların argümanlarının başında 5.maddenin üyelere sağladığı güvenlik garantilerinin uygulanması geliyor. 5.madde ile ittifaka üye devletlerin birine yapılan saldırıyı bütün ittifaka yapıldığı şeklinde değerlendirme ve “gerekli gördükleri” yardımları sağlama taahhüdü bulunuyor. Bu durumda Rusya ile ittifakın – özellikle ABD’nin- doğrudan çatışması ile aynı anlama gelmektedir. Diğer argümanlar ise ittifakın koşulları arasında yer alan demokratik yönetim şeklinin Ukrayna’da tam olarak sağlayamadığı, Ukrayna’yı savunmanın getireceği maddi sorumluluğun karşılanamayacağı ve diğer bölgelerde – Tokyo’da ittifaka ait ofis açmak ve Asya-Pasifik yardımları gibi- NATO’nun etkisini azaltacağıdır.
ABD tarafından ortaya atılan ve muhtemel çözüm yolu olarak görülen üçüncü yolu ise Ukrayna’ya İsrail modeli güvenlik garantileri sağlamak bulunuyor. İsrail modeli silah, eğitim ve askeri yardıma odaklanan temelinde ABD-İsrail ilişkileri bulunan bir modeldir. Ukrayna için uygulanması tartışılan modeli Rusya’nın gelecekteki saldırganlığına ve yayılmacı politikalarına karşı güvenlik taahhütleri, askeri eğitim ve silah satışını içeren kombinasyonu içerir. İsrail modeli stratejik konjonktüre göre üç özelliği vardır: (1) İsrail ittifakın resmi anlaşma ile müttefiki değildir ve ABD’nin yarı müttefikidir. Bu sebeple 5.maddenin hiçbir yükümlülüğü yoktur. (2) Resmi bir anlaşma metni olmamasına rağmen 1975’te ABD-İsrail arasında imzalanan “Mutabakat Muhtırası” kapsamında yazılı bir güvenlik verildi. (3) ABD’nin İsrail’e verdiği güvenlik taahhütlerinin ittifak için bağlayıcılığı yoktur. Bu modelin Ukrayna için en önemli faydaları Rusya’ya karşı caydırıcılığını ve savunmasını güçlendirmesi olacaktır. Fakat İsrail ile Ukrayna arasındaki en önemli fark İsrail’in bağımsız nükleer caydırıcılığa sahip olması. Bu sebeple İsrail modeli ile Ukrayna’ya nükleer garanti sağlamayacak olması caydırıcılık gücğnğ de oldukça azaltacak.
Rusya’nın Ukrayna işgaliyle NATO’yu dirilttiği, toplu savunma şeklinde kuruluş misyonunu canlandırdığı ve kimlik kazandırdığı tezlerinin karşısında üyeler arası derinleşen fikir farklılıkları devam ediyor. Birçok uzmana göre özellikle 5.madde göz önünde bulundurulduğunda Ukrayna’nın ittifaka üyeliği faydadan çok daha fazla sorumluluk –Rusya ile NATO savaşı da dahil- ve maliyet yükleyecek. Ukrayna’yı savunmanın getireceği yüklü maliyet ve kaynak tedariki ittifak içinde “verilen sözler & kabiliyetler” uçurumunu derinleştirecektir. Bu sebeple Vilnus Zirvesi’de Biden tarafından da son dönemde sıklıkla gündeme getirilen İsrail modeli ve onun koşullarının tartışılacağı anlaşılmaktadır. Sonuçta Ukrayna’nın NATO üyesi olması halinde ortaya çıkacak sorunlar ve riskler daha fazladır. İsrail modeli bu noktada ABD ve NATO’ya Ukrayna konusunda esneklik sağlamakla birlikte iki ülke arasındaki ilişkilerin uzun vadeli devam edeceğinin de en açık göstergesi olacaktır.
Bir Cevap Yazın