Seçim Sürecine Girerken AK Parti’nin Aklının Bir Köşesinde NATO Genişlemesi Olmalı

Türkiye, bir ay önce yaşadığı deprem felâketinin yanı sıra özellikle de muhalefet bloğu Millet İttifakı’nın yaşadığı iç krizlerin gündemine kapılmışken NATO’yla olan ilişkiler, özellikle İsveç’in katılımı hususunda gerginliğini koruyor.

İsveç, Finlandiya ve Türkiye’den temsilcilerin katıldığı son toplantı da blokajın kaldırılması hususunda bir kararı mümkün kılmasa da yeni toplantıların yapılacağına dair bir eğilimle sonlandı.

İsveçliler açısından bu durum, bir ilerleme belirtisi içeriyor.

Nitekim hatırlanacak olursa aşırı sağcı Paludan eylemi sonrası Türkiye, bu üçlü mekanizmayı süresiz olarak askıya almıştı.

Bu açıdan mekanizmanın tekrar canlanması İsveç açısından bir umut ışığı vaat ediyor gibi.

Öte yandan Türkiye’de iyiden iyiye hissedilen seçim atmosferi İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğinin kısa vadede onaylanmasının önünü tıkıyor.

Bu durum, Batılı medya tarafından “İsveç’i engellemekle amacın ne olduğuna dair belirsizlik” ithamıyla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iç politik kaygılarıyla açıklanıyor.

Hâl böyleyken Brüksel’deki son toplantı öncesinde İsveç’i ziyaret eden ve Başbakan Ulf Kristersson ile görüşen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, iki İskandinav ülkesinin ittifaka katılımının öncelik olduğunu yinelemişti. Genel Sekreter aynı zamanda Paludan eyleminin İsveç’in ittifaka katılımını engellememesi gerektiğine vurgu yaptı.

Bu son husus İsveç özelinde katılımın Türkiye’deki iç politik gelişmelerin bir parçası olduğu için engellendiği söyleminin NATO’da yarattığı rahatsızlıkla ilgili olabilir.

NATO, kendi genişleme sürecinin iç politik malzeme kılınmasını kabul etmiyor.

Keza bu süreç sadece siyasi açıdan değil askerî açıdan da NATO’nun kuzey savunmasını kökten değiştirecek bir niteliğe sahip.

NATO açısından İsveç topraklarını kullanacak bir askerî strateji, özellikle de Baltık ülkelerini olası bir Rusya müdahalesi karşısında savunma hususunda, on yılı aşkın bir hazırlığı içeriyor.

Bununla birlikte İsveç özelinde bu süreç dış politikada kabaca “Türkiye’yi memnun edememe” ya da “ne yaparsak yapalım Türkiye engellemeye devam edecek” söylemiyle gelişirken iç politikada da karmaşık etkiye sahip.

Mevcut İsveç hükümeti, iktidarda kalabilmek için aşırı sağcı İsveç Demokratları’na mecbur, kırılgan bir yapıya sahip.

İsveç Demokratları da neo-Nazi geçmişlerini unutturmak adına NATO’ya katılımı destekleyen bir profil çiziyor.

İsveç’in Rusya-Ukrayna Savaşı’nın baskısı altında şekillenen NATO politikasının mimarı Sosyal Demokratlar ise NATO’ya katılımı, kendi geleneksel “askeri olarak tarafsızlık” politikasıyla uzlaştırma peşinde.

Keza partinin programı hâlâ İsveç’in neden NATO’nun dışında kalması gerektiğine değinen maddeler içeriyor.

Tüm bunların yanında İsveç kamuoyunun NATO’ya olan desteği oldukça yüksek.

Bu noktada karşımıza şu soru çıkıyor: NATO ve İsveç bu katılımın iki tarafı olarak tam anlamıyla hazırken blokajın verdiği imaj Türkiye’ye ne kazandırıyor?

Keza katılıma onay vermeyen diğer ülke Macaristan, iki ülkeden yetkililer arasında yapılan görüşmelerin ardından İsveç’in NATO’ya katılma hedefini desteklemeyi planlıyor. Bir Macar heyeti de yakında ittifaka potansiyel üyelik hakkında görüşmek üzere Finlandiya’yı ziyaret edecek.

Macaristan her iki ülkeye de onay verirse, Türkiye İskandinav ülkelerinin NATO’ya katılmasını önleyen tek ülke olacak.

Bu ihtimal gerçekleşirse Türkiye tek başına, NATO genişlemesinin karşısında bir ülke olarak konumlandırılabilir. Hâliyle Türkiye “öngörülemez” bir NATO müttefiki olarak ittifak değerlerine uyumsuz olmakla itham edilebilir.

Bu olasılığın ne Türkiye ne de NATO açısından bir faydası olabilir.

Keza, seçime giderken AK Parti iktidarının aklının kenarında bu konu yer alacak gibi duruyor. Burada birtakım hamleler yapılabilir.

Bir kere NATO genişlemesi konusunun iç politika malzemesi hâline getirildiğine dair izlenimin yıkılması gerekiyor. Türkiye, ittifakın önemli bir üyesi olarak NATO ile kendi iç politikaları arasında ayrım yaptığını net bir şekilde göstermeli.

Nitekim Batılı analizler Türkiye’yi, Rusya’nın siyasi ve askeri nüfuzunun giderek arttığı bir NATO ülkesi olarak konumlandırırken Macaristan’ın da katılım onayı ihtimali göz önünde bulundurulunca bu ayrımı ortaya koymak her zamankinden daha elzem.

İkinci olarak bu hamle, Erdoğan’ın olası seçim zaferinde Batı’yla olan ilişkilerin yeniden kurulmasının önünü açabilir.

Seçim sonrası Türkiye’nin her koşulda bu ilişkilerin yeniden, kuvvetli bir şekilde tesisine ihtiyacı olacak.

Bu, gelip geçici bir seçim atmosferinde kıyıda bırakılacak bir konu değil.

Dr. Adem Yılmaz hakkında 56 makale
Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi programında tamamlamıştır. Çalışma alanlarını Siyasal Kuram, Siyaset Sosyolojisi, Felsefe ve Türk Siyasal Hayatı oluşturmaktadır.

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın