
Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçim başlangıcı İkinci Yüzyıla Çağrı programıyla duyuruldu.
Ekonomi merkezli bir program hazırlayan CHP yönetimi yurtdışından danışman ve fikir zemini oluşturarak eleştiri oklarını üzerine çekmiş durumda. Muhalefete yakın veya muhalif gazeteciler de (gazeteciliğin önüne sıfat eklememekten yanayım ama bu durumu anlatmak için somut hale getirmek gerekti) tamamı olmasa bile Jeremy Rifkin başta olmak üzere bazı noktalarda rahatsızlıklarını dile getirdiler.
Bu yazıda seçime giderken iki büyük partinin Yüzyıl temalı seçim stratejileri karşılaştırılmaya çalışılacak ve sosyal medya tepkileri, yorumlar, geri dönüşler analiz edilecektir.
Türkiye Yüzyılı ve İkinci Yüzyıla Çağrı toplantılarını hem canlı olarak hem de sonradan tekrarını izledim. İki toplantıdaki atmosferi daha iyi anlamak adına konuşmalara odaklanırken sahneyi ve seyircileri analiz etmek bu bağlamda çok önemliydi.
Geçmişten geleceğe millî ve manevî Türkiye Yüzyılı
28 Ekim 2022’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Türkiye Yüzyılı’ başlıklı programı Ankara Arena’da son derece profesyonel bir koreografi ile birlikte 1 saat 58 dakika sürdü. Bunun 1 saat 35 dakikası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması ile dolduruldu.
Erdoğan’ın sahneye çıkmadan önce Arena önünde TSK silah envanterinden bazı önemli araçlar katılımcıların yakından görmesi açısından bir fuar havasında sergilendi. Erdoğan, bu TSK araçlarının yanında kalabalığa bir konuşma da yaptı. Yaptığı konuşma da az sonra içeride okuyacağı metinden çok farklıydı. Özellikle miting ve grup toplantılarında kullandığı dili, dozunu da artırarak sertleştirdi ve salona böyle girdi.
Erdoğan’ın izleyici ve partililerle ilk teması da sahneye çıkışıyla oldu. Organizatörlerin Cumhurbaşkanının sahneye çıkışını beklenmedik bir an olarak tasarlamaları, gösterinin zirve noktasında Erdoğan’ı sahneye almaları ‘tek lider, efsane Başkan’ mitini de güçlendirir nitelikteydi. Erdoğan tüm salonu uzunca bir süre selamlayarak sahnede gezdi ve en nihayetinde konuşmaya başladı. Erdoğan’ın konuşması uzundu ve ama kendisinden beklenen performansı da gösterdi.
Türkiye Yüzyılı’nın soyut hâli
AK Parti’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ teması ve Erdoğan’ın konuşma metninde daha çok soyut kavramlar ön plana çıktı. Vatan, millet, din, aile ve gelecek gibi hem manevi hem de soyut sözcükler tercih edildi. Erdoğan’ın 20 yılda kazandığı ve kemikleştirdiği yaklaşık yüzde 30’luk kitlenin beklentileri kendisinin çizdiği yola girmiş durumda.
Türkiye Yüzyılı programında Erdoğan’dan önce veya sonra bir ekonomist, siyasetçi, akademisyenin konuşması şüphesiz sönük kalacaktı. Üstelik yurtdışından bir danışmanın AK Parti için ekonomi vizyonu anlatması ne AK Parti’nin ne Erdoğan’ın ne de Başkanlık sisteminin kimyasına uygundu.

Erdoğan, Başkanlık sistemini kendi çeperinde oluşturduğu kurmayları, sermaye gücü, geniş oy tabanı ve tabii kendi kişisel liderlik karizması ile ayakta tutmakta. AK Parti’nin programı da gelecek vizyon anlatısı da Erdoğan’ın kişiliği üzerinden şekilleniyor. Bunun başarılı olduğu bugüne kadar ispatlandı. 2023 seçimlerinde bu yeni bir başarı sağlar mı tahmin etmek bu kez zor. Ekonomik şartlar ve adalet sistemine yönelik şikâyetler, bir de AK Parti kadrolarında önceki dönemlere kıyasla hissedilen zayıflık, kazanma ihtimalini düşürüyor. TBMM’deki aritmetik bu kez AK Parti aleyhine değişebilir ama Başkanlık seçimi için hâlihazırda tahmin yürütmek oldukça güç.
İcraat ve vaatlerin reytingi düşük
Türkiye Yüzyılı programında Erdoğan’ın hazırlandığı metindeki tek yenilik başörtülü ile başı açıkların da giyim kuşamlarının Anayasal teminat altına alınmasıydı. Onun dışında Erdoğan, Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyetin de kurulması dâhil tekraren bir tarih övgüsü anlatısına odaklandı. Ayasofya’nın Camiileştirilmesini, ailenin kutsiyetini, milli değerleri, yerli olmanın kıymetini, Türk milleti ile övünmeyi ve bunun bir aradalığı kuvvetlendireceğini, büyük Türkiye’nin bu şekilde güçlü bir geleceği inşa edeceğini anlattı. Erdoğan’ın icraat ve buna yönelik vaatlerine ilişkin sözleri salonda alkış desibelinde sınıfta kaldı. Coşkuyu arttıran ve uzun süre alkışlanan sözleri de ‘gençlerle inşa edilecek büyük Türkiye’ oldu.
CHP’den ekonomi kongresi
CHP’nin programını anlatmaya başlarken sondan başa giderek Kılıçdaroğlu’nun ve tabii CHP’lilerin öne çıkardığı kavramları sıralamakta fayda var:
“YÖK kaldırılacak.”
“Barış Akademisyenleri görevlerine iade edilecek.”
“Kirli sermayenin çaldığı 418 milyar doları borç olarak yazdım, kuruş kuruş hesabını soracağım.”
“Emeği ucuzlatan politikaları çöp sepetine atacağız.”
“Halkın Sesi Hakk’ın sesi” (Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’ndeki sözü)
“Şatafata ve israfa son vereceğiz, bize kral değil kural lazım.”
“Aile Destekleri Sigortası kadınların hesabına yatacak.”
“Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek.”
“Devletin, maaş alanlara yani ücretlilere en az 300 milyar dolar borcu var, biz bu borcu ödemeye geliyoruz.”
Yukarıdaki liste salonda en uzun süre alkış alan cümlelerden oluşuyor. CHP’den beklenenlerin özeti olması açısından önemli görüyorum. Gelelim ‘İkinci Yüzyıla Çağrı’ programının handikaplarına.
4 saati aşan programda takip etmeyi zorlaştıran dakikaların miktarı oldukça yüksek. Örneğin Jeremy Rifkin’in ABD’den salona bağlanması, bir süre bağlantının kesilmesi, İngilizce çeviride seslerin birbirine girmesi program için talihsiz anlardan biriydi. Refet Gürkaynak ve Hakan Kara’nın oldukça uzun bir sunum yapmaları tekrarını izlerken beni de bir hayli zorladı.
Sunumlar, analizler, tablolar ve verilerle doluydu. Bir siyasi partinin seçime giderken kitlesine ve kitlelere hitap etmesi için fazla akademik kaldığını düşünüyorum. Ülkedeki ekonomik krizi temel alarak seçim propagandası yapmak akla gelen ilk strateji şüphesiz. Özellikle son 2 yılda Türkiye’de tecrübe edilen enflasyonun ve radikal şekilde düşen alım gücünü göz önüne alırsak mantıklı bir seçim stratejisi. Son kertede unutmayalım ki oy alarak iktidar olacaksınız. Oy istediğiniz kitlenin bu derin analizli, bol verili yüzyıl çağrısı sizi anlaşılmaz kılabilir. Geneline bakıldığında akademik bir ekonomi kongresine dönen CHP programında ‘ecnebi, dış mihrak, gavur vb.’ saldırıları da ön görememesi veya göze alma ihtimali de mevcut.
Buradan hareketle gelelim Rifkin odaklı ve çok akademik kaldığı eleştirilerine. Jeremy Rifkin’in Türkiye’nin gittikçe milliyetçi çizgiye kaydığı bir dönemde ana muhalefet partisinin genel başkanına danışman olarak atanması kritik bir hata. Rifkin’in ekonomik modeli, vizyonu, tecrübesi, CV’si çok etkileyici olabilir ama danışman olarak seçmek Türkiye’nin geçirdiği sosyolojik değişimi okuyamamanın da bir göstergesidir. Türkiye belki de hiç olmadığı kadar Batı’ya önyargılı, dönem dönem düşman, göçmen nüfusunun getirdikleriyle de çokça milliyetçi bir yapıya bürünmüş durumda. Taktiksel bir hata olarak görüyorum Rifkin’in danışmanlığını. Türkiye’nin sosyolojisini okuyamama, salt ekonomik krize yaslanmış bir muhalefet siyasetinin çevreyi görmemesi olarak yorumluyorum. Türkiye ekonomik krizlerle sandıkta tercih yapmış kitleleri de gördü ama şundan eminim ki sadece ekonomik göstergeler seçimde belirleyici olmayacak. Üstelik Erdoğan’ın seçime giderken elindeki tüm imkânları cömertçe ve cüretkârca kullandığını/kullanacağını da görerek CHP’nin ‘ekonomi seçimi’ hazırlığı hüsrana dönüşebilir.
Piyasanın satın alacağı CHP’yi sandık alır mı?
Jeremy Rifkin’den Daron Acemoğlu’na dek esaslı bir neoliberal ekonomi tablosu çizen CHP programı sermaye sahipleri için cazip görünüyor. Yatırımcılar için güvenli ortam öngörüsü sunan Kılıçdaroğlu, bunları gerçekleştirmek için önce sandıktan çıkmalı. Seçim zaferi için gerekli tek şey ‘oy’. Dünkü vizyon programında anlattıkları iyi hoş da Barış Avşar’ın şu sözleri Kılıçdaroğlu’nun işinin neden zor olduğunu açıklar nitelikte:
Kılıçdaroğlu, Erzincan Tercanlı ‘biz’le, Denver’lı Rifkin’in bu zor düğümü çözüp iktidar olabileceğini ve kurulacak yeni sistemi çalıştırabileceğini iddia ediyor. Bugünkünden iyi bir memlekete böyle ulaşılabilir mi?
‘İkinci Yüzyıla Çağrı’yı kurtaranlar
Alanında tanınan ekonomistlerin, akademisyenlerin uzun sunumları (gerçekten çok uzun) 15’er dakika ile sınırlandırılmış olsaydı bugün CHP’nin programı ‘seçime güçlü bir rüzgarla gidiyor’ yorumlarına mazhar olurdu. Ancak akademik ve anlaşılması zor ekonomik anlatılar netliği bozdu. Her şeye rağmen programı akıllara kazıyan ve somut, elle tutulur öneriler ve güçlü hitâbetleriyle 3 isim öne çıktı. Hacer Foggo, Selin Sayek Böke ve Kemal Kılıçdaroğlu.
CHP Yoksulluk ve Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, aile destek programıyla, sosyal yardımların farklı yoksulluk tanımlarına göre tek bir merkezden yapılacağını anlattı. Özellikle çocukların yeterli beslenemediğinden ve kadın yoksulluğundan bahsetti. Çalışmalarını uzun süredir izlediğim Hacer Foggo’nun ekonomik temelli bu programda yer alması oldukça somut çözümler tasvir edildiğini gösterdi. Foggo’nun sahadaki deneyimi, insanlarla temas halinde olması, onun sorunlara aciliyetli çözümler üretmesindeki başarısının da kaynağı. Nitekim sosyal medyada Hacer Foggo’nun konuşması en çok alıntı yapılan konuşmalardan biri oldu.

Selin Sayek Böke’nin konuşmasında ise neredeyse her cümle ‘nasıl yapacağız, işte böyle yapacağız’ şeklinde bitti. Önce sorunu sonra çözüm yöntemini anlatan Böke’nin metni de Foggo’nunki kadar, belki daha fazla somutlaşmış öneriler ve program içeriyordu. Konuşmasında iktidara geldiklerinde uygulamaya koyacakları yeniliklerden bahseden Böke, “Bugünün buhranında hiç karamsarlığa kapılmayacağız. Çünkü artık rantın, sömürünün, yolsuzluğun dönemi bitiriyor. Artık halkın, üretimin kalkınmanın zamanı başlıyor. Hepimizin içinde yer alacağı ortak bir geleceği kurmanın zamanı başlıyor. İşte biz bu büyük üretim dönüşümüyle Türkiye’yi ikinci yüzyıla taşıyacağız. Bu karanlığı bitirecek güç halktadır, Cumhuriyet Halk Partisi’ndedir. Biz hazırız” sözlerini kaydetti.

‘Hocam bu bizim ne işimize yarayacak?’
CHP’nin ekonomi zirvesine dönüştürdüğü programın kitleye biraz yüksek bir perdeden hitap ettiği aşikâr. Türkiye gibi bir ülkede kabul görmek için ne çok üstenci ne de çok ‘yabancı’ olmanız gerekir. Erdoğan’ın yerli ve millî dönüşüm projesinin kısmî başarısı da buna izin vermez.
Şu noktada belirtmek gerekir ki, Türkiye yüksek ve yeni ekonomik modeller öneren, dünya çapında ses getirmiş akademisyenlerle de çalışmalı. 85 milyon nüfuslu ve gelecek vizyonu ortaya koymaya çalışan bir ülkenin yurttaşları için sığ, düz, derinliksiz bir siyaset önermek hakaret olur. Derinlikli bakış açıları halkın da vizyonunu genişletir. Aksi takdirde lisede dersi dinlemek istemeyen öğrencilerin ‘hocam bu bizim ne işimize yarayacak’ sığlığına gömülmek kaçınılmaz sonuç olacaktır.
AK Parti’nin siyasi diline alışmış/alıştırılmış bir toplumda CHP’nin programı biraz anlaşılmaz gelebilir. AK Parti ve Erdoğan’ın 10 yıllar boyunca CHP’yi de eleştirerek sürdürdüğü ‘halkı anlama’ siyasetinin daraltıcı ve yüzeyselleştirici bir etki yarattığı da ortada. Entelektüel ve siyasi analiz yapabilen kadroların yoksunluğu AK Parti içinde de büyük tartışma konusu. Halktan kopma korkusuyla siyaset üretemeyecek noktaya gelmek Türkiye’deki tüm partilerin belası olabilir.
Bir Cevap Yazın