Türkiye’nin Donmuş İhtilafı: Kıbrıs

Kıbrıs meselesi, Türkiye için mütemadiyen gündemin bir parçası olan, ama bir o kadar da rutinleşmiş bir sorunu temsil ediyor. Dönem dönem, bilhassa Yunanistan ile ilişkilerin gerildiği zamanlarda gündeme gelen Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inin durumu, her ne kadar mevcut konjonktürde devlet elitlerinin ve toplumun acil gündeminden düşmüş gözükse de MASA olarak bu meseleye rutin tartışmaların ve konvansiyonelin dışında bir akıl ile analiz etmek istedik. Bu dâhilde MASA’da bu hafta Kıbrıs meselesini yakinen takip eden bir siyasetçi olan MHP Kütahya milletvekili sayın Ahmet Erbaş’ı misafir ettik. Sayın Erbaş ile önce Kıbrıs meselesine dair tarihî bir çerçeve çizerek meselenin bilhassa siyasi elitler düzeyinde Türkiye’de nasıl algılandığına dair bir değerlendirme yaptık.

MASA’ya göre Türkiye’nin en önemli “donmuş ihtilafını” temsil eden Kıbrıs meselesini nihayetlendirmek için yaratıcı çözümlere ihtiyaç duyulduğunu, bu yaratıcı çözümlerin başlangıç noktasının ise adaya dair yeni, somut ve gerçekçi hedeflerin üretilmesi olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan Kıbrıs’a dair yaklaşımımızı ikiye ayırarak meseleyi karar vericilerin gündemine taşıyoruz. İlk olarak bölgesel rekabetin Kıbrıs meselesini nasıl daha da derinleştirdiği hakkında bir tahayyül ortaya koyuyor, ikinci olarak da Türkiye’de Kıbrıs sorunun çözümüne dair orijinal fikirlerin ortaya çıkışına dair bir projeksiyon sunuyoruz.  

Konuğumuzun yetkin deneyiminden de yola çıkarak Kıbrıs meselesinin 1983’ten beri statükolaştığı, rutinleştiği ve gittikçe statik bir hâl aldığını görüyoruz. Mevcut statükoya eklemlenen yeni süreçlerle beraber – örneğin 2004’te Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne üye olması gibi – sorunun daha da çözülemez bir hâl aldığını ve artık uluslararası sistemin, bilhassa AB’nin de bu statükoyu kabul ettiğini, hatta bundan faydalandığını görüyoruz. Türkiye açısından adadaki askeri varlığının, yükselmiş güvenlik algılarının olduğu bir dönemde sürekli hâle gelmesi, Yunanistan, AB ve Güney Kıbrıs üçlüsü açısından meselenin Ankara ile müzakerelerde bir silaha dönüşmesi, Kıbrıs halkı dışındaki herkesin mevcut statükonun devamından faydalandığının somut bir göstergesi.

Mısır, İsrail ve Libya gibi üçüncü ülkelerin de oluşturduğu faktörler de hesaba katıldığında, Kıbrıs meselesinin artık jeopolitize olmuş bir statüko meselesi olduğunu görüyoruz. Bu jeopolitizasyon Kıbrıs’ta gerçekleşecek kapsamlı bir çözümü, üçüncü ülkelerin sürece dâhil olmasıyla beraber zorlaştırmakta. Geçmişte Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık troykasının statü belirlediği bir mesele olan Kıbrıs adası şu anda Doğu Akdeniz’deki enerji ve silahlanma rekabetinin merkezine oturmuş durumda.

Sorunun bölgesel parametrelerini çizmekle beraber, aynı zamanda Türkiye siyasi elitinde Kıbrıs’a dair oluşan tabir-i caizse metal yorgunluğunun acilen giderilmesinin hem Türkiye’nin çıkarları hem de ada halkının refahı için elzem olduğunu düşünüyoruz. Daha öncelerde salt askeri saiklerle belirlenen Kıbrıs politikası 2000’lerle beraber sivil otoritelerin eline geçmiş olsa da bu dönüşümü taçlandıracak bir politika değişikliğinin olmadığını görüyoruz.

KKTC’de uluslaşma, Kıbrıs Türk’ü kimliğinin konsolide oluşu ve Türkiye anakarası ile bağlara dair somut politikaların eksiliği bariz bir şekilde önümüze çıkmakta. KKTC için eskimiş nüfus yerleştirme politikalarının aksine, Türkiye ile bağları kuvvetlendirecek manevi projelerin ivmelenmesi ve vatandaşlık mevzusuna dair düzenlemeler yapılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu dâhilde, KKTC’deki devlet prosedürlerinin standartlaşmasını da bu “yaratıcı” önlemler arasında sayıyoruz.

Daha önce “ad hoc” şekilde ortaya çıkan Kıbrıs politikasının bölgedeki değişiklileri de hesaba katarak konsolide edilmesinin ve Türkiye’nin büyük stratejisine dâhil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Mevcut statükonun her ne kadar kısa vadede avantajlı bir düzenleme olduğu görünse de bu kısa süreli avantajın meseleyi derinleştirdiğini ve bu donmuş ihtilafı giderek çözümsüzlüğe hapsettiğini düşünüyoruz. Bu yüzden Kıbrıs meselesinin alışılagelmişin dışında bir rasyo ile tekrar gündeme taşınmasının taraftarıyız.

Raportör Batu Coşkun hakkında 15 makale
Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun olduktan sonra London School of Economics’te Karşılaştırmalı Siyaset yüksek lisansı yaptı.

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın