
1946 yılında ABD Silahlı Kuvvetlerinden General Harp Arnold “Üçüncü Dünya Savaşı çıkarsa, stratejik merkezi kuzey kutbu olacak” sözleriyle bölgenin önemine erken bir tarihte dikkat çekmişti. Bölgenin tarihi Vikinglere kadar uzanmakla birlikte jeopolitik önemi Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda anlaşılmaya başlandı.
Bölge, Soğuk Savaş dönemi boyunca bölge kırmızı güvenlik alanı oldu ve ABD-SSCB arasında mesafenin en kısa olduğu yer olması nedeniyle nükleer silah bakımından dünyadaki en yoğun alana dönüştü. İki kutupluluk döneminde bölgedeki yoğun nükleer silahların tüm dünya için tehdit oluşturduğunu ve güvenli ortamın kıyı devletleri, ABD, SSCB, Kanada, Norveç, Grönland için kaynakları kullanmak bakımından daha avantajlı olacağını ilk fark eden Sovyetler Birliği lideri Mikhail Gorbaçov oldu.
Gorbaçov’un ünlü Murmansk Girişimi (1 Ekim 1987) ile bölgenin huzura kavuşturulması için yapılması gerekenlere vurgu yapıldı: SSCB garantörlüğünde bölgenin nükleer silahlardan arındırılması, askeri tatbikatların sınırlandırılması, bölgede bulunan deniz yollarının ve yeraltı kaynaklarının çıkarılıp işletilmesinde bölge ülkelerinin işbirliği yapması ve buna dair bir uluslararası örgüt kurulması. Murmansk Girişimi’nin uygulamaya geçilmesiyle birlikte Gorbaçov’un da arzuladığı “barış bölgesi” dönüşümü oldu ve bu durum uluslararası ilişkiler literatürüne “ Arctic Exceptionalism” (Arktika İstisnacılığı) olarak geçti.
2019 yılında Donald Trump’ın Grönland’ı satın almak istemesi ile dikkat çeken Arktika Bölgesi, yaşanan son gelişmelerle, Ukrayna Savaşı ve NATO genişlemesi, barış bölgesinden tekrar yeni bir küresel rekabet alanına dönüştü. Bölge ülkelerinden Finlandiya ve İsveç’in Ukrayna Savaşı nedeniyle tarafsızlıklarından vazgeçip 2023 yılı sonunda NATO üyesi olmaları halinde Rusya ittifak dışı tek ülke olacak ve bölgede çevrelenecek. Ruslar, budurumu dengelemek için Çin’i bölgeye “bölge dışı üçüncü aktör “ olarak dâhil etmeye başladı bile. Kısaca Arktika, özellikle güvenlik alanında, ilerleyen yıllarda daha fazla dikkat edilmesi gereken bir alana dönüştü.
Arktika’nın Önemi
Arktik Okyanusu buzullarının iklim değişikliği yüzündenerimesi, dünyanın geri kalanından 4 kat daha hızlı,bölgenin sahip olduğu zenginliklerin ortaya çıkmasına neden oluyor.Uzmanların tahminlerine göre en geç 2040 yılında tamamen buzsuz bir alana dönüşecek olan bölgenin yaratacağı olumsuzluklar, suların yükselmesi, deniz derecelerinin artması, bakterin yayılması gibi, bir yana özellikle kıyısı olan 5 devlet için inanılmaz fırsatlar sunmaya başladı bile.
Arktika Bölgesi, ABD Jeolojik Araştırma Kurumu tarafından yayımlanan rapora göre dünyanın keşfedilmemiş/çıkarılmamış petrol kaynaklarının en az %13’üne ve doğalgaz kaynaklarının %30’una sahip. Bu kaynakların %52’si Rusya’da, %20’si ABD’de, %12’si Norveç’te, %11’i Grönland’da ve %5’i Kanada’da. Ayrıca bölgedeki tüm ülkeler yüksek miktarlarda, demir, nikel, kobalt, elmas, altın, paladyum, uranyum gibi, önemli madenlere sahipler. Özellikle Grönland nadir maden çeşitliliği ve çip üretiminde kullanılan madenler bakımından en dikkat çeken bir yer. Bu durum hem Trump’ın ısrarlı bir şekilde adayı satın almak istemesini hem de Çin’in adada nüfuz alanını artırmak istemesinin nedenini açıklıyor.
Bölgenin bir diğer önemi ise sahip olduğu deniz yolları. Rusya kıyısı boyunca devam eden Kuzey Deniz Yolu (KDY), Kanada ve Amerika kıyısında Kuzeybatı Geçidi, Kanada ile Rusya’yı bağlayan Arktika Köprüsü ve Arktik Okyanusu’nun ortasından geçen Kutup Ötesi Deniz Yolu Asya-Avrupa arası en kısa mesafeleri sundukları için geleneksel ticaret güzergâhlarına en önemli alternatif rotalardır.
Arktika’nın coğrafi olarak en büyük ülkesi olan Rusya’nın kıyısı boyunca uzanan KDY’yi kullanan bir gemi Londra – Yokohama Limanları arasındaki mesafeyi geleneksel deniz yolları olan Süveyş ve Panama Kanallarına kıyasla 10 ila 15 gün daha kısaltan bir alternatif olarak öne çıkıyor. Bu sebeple Rusya için hem deniz gücü hem de dünya deniz ticaretinde etkili olmak için KDY’nin kullanımının artırılması teşvik ediliyor.
NATO-Rusya Rekabeti
Arktika Okyanusu’na kıyısı olan beş ülkenin dördünün NATO üyesi olması bölgeyi doğrudan NATO’nun kapsam alanına dâhil ediyor. İttifakın Kuzey Karargâhı’nın bulunduğu Norveç’te 2006’dan beri düzenli aralıklarla “Cold Response” tatbikatları yapılmakta ve bu “yanıt” tatbikatı 2022 yılında 27 ülkeden 30 binden fazla asker katılımıyla gerçekleştirildi. Diğer taraftan başta NATO’nun en önemli üyesi olan ABD dahi Arktika’nın jeopolitik öneminin farkında olduklarını ve bölgenin Rusya tarafından askerileştirildiğini dile getirse de NATO’nun bölgeyle ilgili özel bir politikası bulunmuyor.
Fakat bu durum NATO’ya üyelik süreçleri devam eden Finlandiya ve İsveç’in ittifaka katılması ile değişebilir. Böyle bir durumda Rusya dışında geri kalan tüm Arktika ülkeleri NATO üyesi olacak. İttifak da bölge ile ilgili takip edeceği politikaları kısa sürede belirlemek zorunda kalacak. Mevcut durumda NATO, Arktika’yı sadece iklim değişikliği kapsamında bilimsel olarak ele alsa da gelinen noktada realpolitiğe geçmek zorunda olduğu açık.
Rusya, hem coğrafi büyüklük ve sahip olduğu nüfus hem de askeri kuvvetleri bakımından bölgenin en güçlü devleti. NATO’nun genişlemesini provokasyon olarak göreceğini ve tehdit olarak algılayacağını da açıkça ifade ediyor. Doğal gazının %80’i ve petrolün %17’sinin sağlandığı Arktika Bölgesi Rusya için hayati derecede önemli. Putin’in bölgeye verdiği önem 2014 yılında Kırım’ın ilhakı sonrası uygulanan yaptırımlara rağmen Arktika’yayönelik yatırımları artırmasından da anlaşılıyor: “Her türlü dış kısıtlama ve yaptırım baskısı dikkate alınarak, Arktika ile ilgili tüm proje ve planlara özel dikkat gösterilmelidir. Onları ertelemek yerine hem mevcut hem de gelecekteki görevlerde çalışma oranını maksimum artışla geliştirmemizi engelleme girişimlerine yanıt vermeliyiz.” Fakat bölgenin geleceği ile ilgili bu kararlılık Ukrayna Savaşı sırasında azalmışa benziyor.
Rusya, kuzeydeki yalnızlaşmasının önüne geçmek için Çin’i bölgeye daha fazla dâhil etmek istiyor. Bölgede oluşmaya başlayan iki kutuplu güvenlik ikileminin kalıcı olmaması için önümüzdeki aylarda tekrar Arktika Konseyi aktif olmalı ve diyalog kanalları açılmalıdır. Çünkü bölgenin özel konumu nedeniyle olası bir kaza bile devletler arasında nükleer çatışma riskini barındırıyor.
Ukrayna Savaşı ile Değişen Dengeler
Bölgede Ukrayna işgaline ilk tepki Arktik Konseyi’nde Rusya’nın dönem başkanlığının protesto edilerek toplantılara katılımın olmaması ve yapılan işbirliklerinin durdurulması oldu. Yaptırımlar kapsamında Shell, Total, BP, Baker Hughes, Halliburton ve Schlumberger şirketlerin bölgedeki yatırımları durdurması bölgeden beklentileri hem azalttı hem de erteledi. Ukrayna işgali sonrası BP’nin 30 yıldır sahip olduğu Rusya’da petrol ve enerji alanında lider konumda olan Rosneft’teki %19,75 hissesini sonlandırarak Rus pazarından çekilmesinin en önemli etkisi Arctic Vostok Petrol projesine oldu. Rusya’daki en büyük yabancı yatırımcı olan BP, Rosneft petrol ve gaz rezervlerinin yaklaşık yarısını ve üretiminin üçte birini oluşturuyordu.
Rusya kutup bölgesinde enerji alanındaki Batı yaptırımlarının etkisini Saipem (İtalya), Rönesans (Türkiye), Halliburton (ABD) ve BASF (Almanya) şirketleriyle aza indirmeye çalışıyor. Aynı zamanda özellikle Çin sermayesine de yakınlaştırıyor. Rus enerji politikasında Batı yaptırımlarına kadar en önemli pazar Avrupa Birliği oldu ve Çin ile enerji ilişkilerinde temkinli yaklaşıldı. Özellikle kuzey bölgeleri için yer altı kaynaklarını çıkarma ve işletmede Çinli şirketlere mesafeli olundu. Fakat bölgedeki projelerin devam edebilmesi için politikanın değiştiği görülüyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Hindistan ve ASEAN ülkeleri de Rusya ile enerji ve KDY ile ilgili anlaşmalar yapmaya başladı.
Sonuç olarak Ukrayna Savaşı ile birlikte bölge, askerileşmesi ve farklı aktörlerin dâhil olmasıyla jeopolitik olarak tekrar gündeme geldi. İlerleyen süreçle ilgili belirsizlik devam etmesine rağmen kesin olan şey Çin’in bölgede etki alanının genişletmekte olduğudur. Buna karşılılık olarak ABD öncelikle,yaptırımlarla Rusya’nın, özellikle enerji alanında, bölgedeki faydasını en aza indirmeyi amaçlıyor. İkincisi, bölgede Rusya ve Çin’i tek başına dengelemek yerine NATO’nun bölgede genişlemesiyle hem caydırıcılığını ve gücünü arttırmayı amaçlamakta hem de her iki devleti çevreleme politikasına Kuzey Kutbu’nu da eklemektedir.
Bir Cevap Yazın