
Gayrımenkul krizi giderek derinleşiyor. Bu defa “emlak balonu” denen cinsten bir kriz yaşamıyoruz. Çok daha uzun vadeli, derin ve sosyolojik etkileri daha sarsıcı bir kriz bütün dünyayı sarmış durumda: Mülksüz yığınlar krizi.
ABD başta olmak üzere gelişmiş Batı ülkelerinde uzun zamandır süren bir trend var. Piketty’nin meşhur Kapital kitabının da anafikri bunun üzerine kuruluydu: Sermaye getirisi ile emek getirisi arasındaki makas durmadan açılıyor. İstihdam yaratmak ve istihdam edilmek, yalnız finans yatırımları yapmaya kıyasla “zarar ettiren” bir yöntem.
Bunun doğrudan etkisi, ortalama vatandaşın alım gücünün azalması demek. Yani dikey toplumsal hareketlerin donması. Orta sınıf git gide “işçi sınıfı”na dönüşürken, işçi sınıfı statüsünü büsbütün kaybediyor ve anlamsızlaşıyor. İyi bir eğitimle sınıf atlamak, emeğin getirisi artık önceki nesillerde olduğu gibi yüksek alım gücü yaratmadığı için zorlaşıyor.
Alım gücü azalan yığınların en büyük sorunu, büyük bir meblağ ödemek ve çoğu zaman borçlanmak zorunda kalarak alınabilen evleri artık alamamak. Batı sosyal medyası, anne-babalarının kendileriyle aynı yaştayken edindikleri yaşam standardı ile kendilerininkini kıyaslayarak şikayet eden gençlerin paylaşımlarıyla dolu. Dünyanın her yerinde gayrımenkul fiyatları fırlarken gelişmiş Batı ekonomilerinde fiyatlar tavan yaptı. Covid-19 salgını nedeniyle artan para arzı da vatandaşa dokunmadı: Para bolluğundan faydalanan şirketler oldu. Şimdi bu sermaye, gayrımenkul sektörüne yöneldi. ABD başta olmak üzere birçok Batı ülkesinde şirketler evleri, binaları, hatta mahalleleri satın alarak kiralama yoluna gidiyorlar. Bu, onlar için nakit fazlasını verimli bir şekilde değerlendirmek anlamına geliyor. Sıradan insan içinse, gayrımenkul fiyatlarının alım gücünün çok üstünde, çok daha fazla artması demek.
Artık barınma ihtiyacını karşılamak için gereken para veya kredi miktarı, sıradan insanın alım gücünün çok üstünde – bu para yalnızca şirketlerde var. Türkiye’de gayrımenkul yatırım ortaklıkları ve gayrımenkul yatırım fonları bu sektörün en ciddi yatırımcıları arasında. Birçok GYO için kira gelirleri toplam gelirin yaklaşık %30’unu oluşturuyor. Ancak MASA’nın görüştüğü GYO yetkilileri bu kira gelirlerinin tamamının ofis amaçlı kullanılan ticari alanlardan geldiğini, hiç mesken kiralanmadığını belirttiler. Dünyadaki trend Türkiye’ye yansırsa, bu manzara değişebilir. Yükselen konut fiyatları, iki maaşlı hanelerin dahi borçlanma limitlerinin çok üstüne çıktı. TÜİK verilerine göre 2021’de yaşadığı evin sahibi olma oranı düştü. Binaların, mahallelerin, hatta ilçelerin şirketlere kira ödeyen meskunlardan oluştuğu bir Türkiye çok uzak değil – bunun sosyolojik etkilerinin yanında siyasi etkilerinin de olacağı aşikar.
Bir Cevap Yazın