
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in merakla beklenen Suudi Arabistan ziyareti hem bölgesel gelişmeler hem de dünya sistemindeki dönüşüm bakımından ayrı bir önem taşıyor. 7 Aralık 2022 tarihinde gerçekleşen ziyaret, “Çin-Arap Zirvesi” Körfez İşbirliği Örgütü üyeleri ve Arap Birliği liderlerinin katılımıyla gerçekleştirildi ve sonucunda Riyad Bildirisi yayımlandı. Çin, 12 Arap ülkesiyle stratejik işbirliği, 20 Arap ülkesiyle Kuşak Yol Girişimi Anlaşması imzaladı ve 15 Arap ülkesi Asya Altyapı Yatırım Bankası’na üye oldu.
Suudi basınında ziyaretin, “Çin ile stratejik ortaklığı güçlendirdiği” şeklinde yorumlanırken; Çin medyasında ziyaretten “çığır açıcı” olarak bahsedildi. ABD basını ise Basra Körfezi’nde Çin’in nüfuzunu artırma girişimlerinin, mevcut uluslararası düzene karşı olduğuna dikkat çekti. Temmuz ayında Biden’ın Suudi Arabistan ziyaretinde ABD’nin Ortadoğu’dan çekildiği ile ilgili yaygın kanaatten duyulan rahatsızlık belirtilerek “bölgede Çin, Rusya veya İran tarafından doldurulacak bir boşluk bırakılmayacağı” güvencesi verildi. Fakat Biden’ın göreve gelmesinden 1,5 yıl sonra, Rusya’ya karşı petrol üretimini artırmak için yardım istemesi amacıyla ziyaret gerçekleştirmesi, Kaşıkçı olayından sonra yaratılan güvensizliği azaltmamış görünüyor. Bunun en önemli göstergesi, Ekim ayında gerçekleşen OPEC+ toplantısında petrol üretiminin azaltılması kararının onaylanmasıdır.
Değişen uluslararası düzenle birlikte konu ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi değil, Ortadoğu ülkelerinin ABD’den bağımsızlaşmaya başlaması halini alıyor. Foreign Policy’de konuyla ilgili “Xi’nin Suudi Ziyareti, Riyad’ın Washington ile Tek Eşli Evliliğinin Bittiğini Gösteriyor” başlıklı makalede 2004 yılında dönemin Suudi Arabistan dışişleri bakanı tarafından yapılan röportajın öngörüsüne vurgu yapılıyor. Buna göre, ABD-Suudi ilişkisinin yalnızca bir eşe izin verilen “Katolik evliliği” olmadığı ve dört eşe izin verilen bir “Müslüman evliliği” olduğuyla ilgili açıklama, Suudi Arabistan’ın çok kutupluluğa geçilen dünyada Çin ile ilişkilerini genişleteceğini açıklıyor. 80 yıl boyunca Suudi Arabistan ile stratejik ittifakına değer veren ABD, bugün eski ortağını “tehdit” olarak tanımladığı Çin ile yeni ittifaklar arayışında olmasından en çok rahatsızlık duyan ülke oldu. Bu sebeple Çin’in bölgeye yaptığı ziyaret ABD hegemonyasının azalması ve dönüşümün izlerinin görülmesi için oldukça önemli.
Ziyaretin Suudi Arabistan ve Çin ilişkileri için anlamı
Suudi Arabistan ile Çin arasında gerçekleşen görüşmede yeşil enerji, petrokimya, bilgi teknolojisi, ulaşım, lojistik ve inşaat gibi farklı alanlarda yaklaşık 50 milyar dolarlık 34 yatırım anlaşması imzalandı. Bu durumdan, ikili ilişkilerin yeni bir düzeye taşınarak gelecekte ortalıkların artırılacağı anlaşılıyor. Zaten 2021’de iki ülke arasındaki ticaret 80 milyar doları geçti ve Çin’in bölgeye yaptığı yatırımlarda Suudi Arabistan ilk sırada yer aldı. Bir diğer önemli konu ise, Suudi Arabistan 2021’de Çin’in en büyük petrol ithalatçısı (%18) olarak Rusya’nın yerine geçmesidir. Yaklaşık 40 milyar dolar olan petrol ticareti her ne kadar küresel finans içinde küçük bir oran olsa da Yuan cinsiyle gerçekleşmesi durumunda ise etkisini daha arttıracaktır. Son olarak ikili ilişkilerin gelecekte ortak balistik füze sisteminin geliştirilmesi ve askeri teknoloji transferi gibi daha hassas konularda da ilerlemesi bekleniyor ki bu durum ABD için en fazla kaygı uyandıran konu.
Suudi Arabistan’ın Al Riyad gazetesinde yayımlanan Xi Jinping imzalı “Bin Yıllık Dostluğumuzu İleriye Taşımak ve Birlikte Daha İyi Bir Gelecek Yaratmak” başlıklı makalede, iki ülkenin “Vizyon 2030” ve “Kuşak-Yol Girişimi” kapsamında dünyanın refahı için birlikte çalıştığı vurgulanıyor. Makalede “dünyanın yüz yıldır tanık olmadığı benzeri görülmemiş değişikliklerin ışığında hem Çin hem de Arap ülkeleri ulusal kalkınmayı hızlandırma gibi tarihi bir görevle karşı karşıyadır” sözleriyle sistemik dönüşüme ayak uydurulmasının gerektiği belirtiliyor.
Çin tarafının özellikle kapsamlı stratejik ortaklık vurgusu yaptığını söyleyebiliriz. Politik ya da güvenlik odaklı herhangi bir cümle yok. Xi özellikle içişlerine karışmama prensibini vurguluyor. Temel odak noktalarının ekonomi ve enerji alanında daha fazla işbirliği ve stratejik koordinasyon olduğu belirtiliyor.
Xi’nin Suudi Arabistan ziyaretinin sonuçları
Enerji alanında işbirliği, “Kuşak ve Yol” ile uyum, ödemelerin Yuan cinsinden yapılması, İran ve nükleer konusunda çaba, Filistin meselesinde uyum, “Tek Çin” ilkesinin teyidi ile Tayvan konusunda Çin’in desteklenmesi ve içişlerine karışmama ilkesine bağlılık Riyad Bildirisi’nin temel çıktıları oldu.
Çin ve Filistin liderlerinin zirvede bir araya gelmeleri sonrasında Kuşak Yol kapsamına Filistin’in de dâhil edileceği belirtilirken; Filistin davasına ve halkına Çin tarafından verilen desteğe Filistin lideri Mahmud Abbas teşekkür etti. Riyad Bildirisi’nde 1967 sınırlarında iki devletli çözüm temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurularak Filistin sorunun adil bir çözümle sonuca ulaşmasını desteklediklerini belirten bir madde eklendi. Öte yandan Çin özelinde bakıldığında, dış politikada İsrail karşıtlığından söz etmek mümkün değil: İsrail ile liman kiralama anlaşmaları ve Huawei 5G altyapı yatırımları anlaşmaları imzalayabiliyor. Bu sebeple Çin’in bölgede kendine özgü politikalar izlediğini söylemek mümkün.
Çin’in bölgede ABD boşluğunu doldurmaktan ziyade hegemonun olmadığı ve kazan-kazan temelinde ilişkiler ağı kurmak istediği görülüyor. Cezayir Başbakanı bu durumu “bu ilişkilerin çok kutuplu dünyanın ortaya çıkmasına katkıda bulunduğu, tek tarafın kazandığı ve hegemonyanın dayattığı ilişkilerden uzak olduğu” şeklinde ifade ediyor.
İçişlerine karışmama ilkesi de bu yeni ilişkiler ağının önemli bileşenlerinden. Devletlerin birbirlerinin içişlerine karışmaması, BM Şartıyla garanti altına alınmış temel ilkelerdendir ve yapılageliş olarak uluslararası hukukta kabul edilir. Fakat Selman ve Xi’nin burada vurguladıkları husus temelinde, insan hakları konusundaki uygulamaların birbirleri tarafından eleştirilmeyeceği ve otoriter rejimlerinin sorgulanmayacağı yer alıyor. ABD Başkanı Biden’ın Kaşıkçı cinayeti sonrası Suudi Arabistan Prensi Selman ile temastan kaçınarak demokrasi ve insan hakları dersi vermesiyle, Xi’nin Covid uygulamalarının insanlık dışı muamele olarak eleştirmesi ve Uygur sorunu sırasıyla ülkelerin yumuşak karnını oluşturan sorunlar. Bu sebeple iki devlet lideri bu alanların başka devletler tarafından eleştirilmesini içişlerine müdahale olarak kabul ederek birbirlerine destek olma kararı aldılar.
Suudi Arabistan’ın çok taraflılık politikası
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi stratejik iletişim koordinatörü John Kirby “Xi’nin dünyayı ve Orta Doğu’yu dolaşması sürpriz olmadı. Çin’in etki yaratmak için dünya çapında büyümeye çalıştığının farkındayız. Ortadoğu, şüphesiz ülkelerin etki düzeylerini derinleştirmek istedikleri bölgelerden biri. ABD bu konuda oldukça dikkatli” sözleriyle durumdan memnun olmadıklarını belirtti. Uzman Shaojin Chai, CNN’e verdiği demeçte “Bu ziyaret Çin’in etkisini önemli ölçüde artırmayabilir, ancak bölgedeki Amerikan etkisinin düşüşüne önemli bir işaret oluşturuyor” sözleriyle ABD’nin haklı endişesine vurgu yaptı. Son olarak Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan Al Saud zirve sonrası düzenlenen basın toplantısında, “Çin ile işbirliği yapılması ABD ile işbirliği yapılmaması anlamına gelmez. Kutuplaşmaya veya bir ortak ile diğeri arasında seçim yapmaya inanmıyoruz. Krallık tüm taraflarla işbirliğine odaklanıyor. Rekabet iyi bir şey ve bence rekabetçi bir pazardayız.” sözleriyle yeni dış politikalarında çok taraflılığa gidileceğini belirtti. Suudi Arabistan ise bir yandan çıkarlarını optimize etmeye çalışırken diğer yandan da küresel rekabet kaynaklı oluşabilecek riskleri bertaraf etmeye çabalıyor. Suudi Arabistan büyük güç rekabetinin maliyetlerini en aza indirmenin ve faydalarını en üst düzeye çıkarmanın hesaplarını yapıyor.
Çin’in ABD ile derinleşen rekabetinde ABD’nin bölgede Afganistan’dan çekilmesi, Kaşıkçı olayı ve petrol fiyatları konusunda etkili olamaması gibi durumlarıyla ortaya çıkan boşluktan yararlanmaya çalıştığı görülüyor. ABD hegemonyasının dünyada en etkin şekilde hissedildiği bölgelerin başında gelen Ortadoğu özelinde yapılan bu hamlenin, aynı zamanda rekabeti geniş bir alana yayması, ABD’nin Çin etki alanında açılım yapması da bekleniyor. Ancak bu çabalara rağmen bölgede devam eden ABD angajmanının bir anda ortadan kalkmasını beklemek de gerçekçi olmayacaktır. Suudiler, dönüşen uluslararası sistemde çok kutuplu geçiş döneminde dikkatli bir şekilde Çin ile angaje olmanın yollarını arıyor. Ancak böyle bir angajmanın bölgenin güvenliğinde belirleyici bir role sahip ABD tarafından iyi karşılanmayacağının da farkındalar. Bu nedenle Suudilerin risk alarak tehlikeli ama fırsatlarla dolu dış politika içine girdiğini söyleyebiliriz.
Bir Cevap Yazın