
50+1 sistemi, ilk anda akla gelenin aksine, küçük partilerin etkinliğini artırdı. Seçimi kazanmak için eski sistemin aksine seçmenin yarısından bir fazlasını ikna etmek zorunda olan büyük partiler, bir marka şemsiyesi organizasyonuna benzer şekilde daha sağında ve daha solunda yer alan küçük partileri içeren örtülü ve açık ittifaklar kurmak zorunda kaldılar. Yıllardır var olduğu halde bir süredir seçimlerde anlamlı bir varlık gösteremeyen Demokrat Parti, Büyük Birlik Partisi gibi partilerin başkanları bu sayede milletvekili seçilebildiler. Öte yandan küçük seçmen gruplarının pazarlık gücünün artması nedeniyle görece büyük partilerden yeni kopmalar yaşandı. CHP’den kopan Memleket Partisi, İYİ Parti’den kopan Zafer Partisi ve HDP’den kopan SES Partisi, bu yeni sistemin doğrudan “yarattığı” ilk partiler olma özelliğini taşıyorlar. Bu partiler, koptukları partinin büyük seçmen kitlesi içinde “niş” özelliği gösteren seçmen tiplerinin temsilcisi olarak, eski sistemde bu tür küçük ve niş grupların nüfuzunun kat be kat üstüne çıkan yeni pazarlık gücünü kullanmak üzere, yaklaşan seçimlerde ilk defa sınanacak bir siyasi hamle yaptılar.
Zafer Partisi, bu partiler arasında en ciddi sosyal ve geleneksel medya görünürlüğünü elde eden parti oldu. Partinin kurucusu Ümit Özdağ, finansmanı kısıtlı ve kitlesi görece küçük olan partilerin en büyük sorunu olan “görünürlük” bariyerini, evvela ayrıldığı partinin İstanbul İl Başkanı’nı FETÖcü olmakla itham ederek aştı. CHP’nin bir önceki seçimdeki cumhurbaşkanı adayı olup, aldığı oy oranıyla partisi adına bir rekor ortaya koymuş Muharrem İnce dahi, Özdağ kadar bir medya varlığı gösterememişti. Özdağ, bu hamlesiyle Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı’nda açılan bir gedik olarak gördüğü tartışmaya verdiği örtülü desteği kullanmış oldu. Esasen yer bulamadığı birçok TV kanalında kendisine yer bulan Özdağ, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu hakkındaki iddialarını dillendirirken milyonlarca insana kendisini göstermiş ve partisini kurma aşamasındayken bu hamlesinin gündeme girmeden sönüp gitmesini engellemişti.
Özdağ’ın ses getiren hamlelerinden bir diğeri Mansur Yavaş’ı Cumhurbaşkanı adayı göstermesi oldu. Stratejisini rastgele değil, doğru hesaplanmış ve yalnızca görünürlüğü artırmayı hedefleyen bir anlayış üzerine kurduğunun en önemli göstergelerinden biri de bu hamleydi. Özdağ, Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olması gerektiğini söyleyip kendisine çağrı yaparak muhalif kitlelerdeki aday belirsizliğinden kaynaklanan rahatsızlığı kendi lehine kullandı ve aynı zamanda Mansur Yavaş’ın popülaritesinden, üstelik kendi partisinin üyesi bile olmadığı halde, istifade etmiş oldu.
MASA’nın tespit ettiği kadarıyla Özdağ’ın Suriyeli göçmenlerle ilgili tutumu 2012 yılına dayanıyor. 2015 yılından itibaren ise git gide yükselen bir sesle Suriyeli göçmenlerin ülkelerine gönderilmeleri gerektiğini ve tehdit yarattıklarını söyleyen bir siyasi çizgiyi savunuyor. Bu bakımdan çizgisinin tutarlı olduğunu söylemek mümkün – MHP’den ayrılmadan önce MHP’de, kurucusu olduğu İYİ Parti’de ve nihayet kurucu Genel Başkanı olduğu Zafer Partisi’nde bütün söylemini ve siyasi işlevini sığınmacılar ve kaçak göçmenler üzerine kurdu. İYİ Parti’den ayrılmasıyla bu söylem ve çizgi, Genel Başkanı olduğu Zafer Partisi’nin temel vaadine dönüştü. “Zafer Partisi İktidarında Tüm Sığınmacılar Geri Gidecek” vaadi partinin sosyal medya hesaplarında, web sitesinde, parti binasında ve bütün etkinliklerinde en görünür ve en büyük vaat. Öyle ki, birçok farklı görüşten insan Zafer Partisi’ni “sığınmacılar dışında hiçbir şeyden bahsetmemek” ve “politika üretmemek”le suçluyor.
İYİ Parti’den ayrılık süreci ise Zafer Partisi’ne başka bir suçlama yöneltilmesine neden oldu: Muhalefete muhalefet etmek. İYİ Partili ve CHP’ye yakın siyasiler, gazeteciler ve kanaat önderleri, Özdağ’ı açıkça ya da üstü kapalı olarak muhalefeti zayıflatmak ve “Cumhur İttifakı’nın aleti olmak”la itham ettiler.
Özdağ’ın görünürlük stratejisi son birkaç ayda Suriyeli, Afgan ve Pakistanlı sığınmacı ve kaçak göçmenlere dair görüntü, video ve haberlerin bir anda paylaşımının artması ve görünürlük kazanmasıyla yeni bir safhaya geçti. Öyle ki, Yargıtay kayıtlarına göre Nisan 2022 itibariyle 4.000 üyesi olmasına rağmen, aşağı yukarı aynı dönemde, çok daha tanınan bir figürün liderliğinde kurulan ve 22.000 üyesi olan Memleket Partisi’nin yaklaşık 3 katı sosyal medya takipçisine ulaştı. Sosyal medyada yaratılan sığınmacı ve kaçak göçmen karşıtı atmosfer, Ümit Özdağ’ın tweetlerinin ve paylaşımlarının yanında, Özdağ ve Zafer Partisi hakkındaki olumlu içeriklerin de paylaşım rekorları kırmasına neden oldu. Özdağ, aynı anda Twitter’da, Ekşi Sözlük’te ve YouTube’da gündem olmayı başardı, üstelik bu popülerlik tek bir günle sınırlı kalmadı. Git gide artan görünürlüğü, son olarak sığınmacılar meselesinde kendisine hakaret eden Süleyman Soylu’yu düelloya davet etmesi ile zirve yaptı – bütün görüşlerden bütün medya organları şu veya bu şekilde bu restleşmeyi haber yapmak ve Özdağ’ın görünürlüğünü artırmak zorunda kaldılar.
Özdağ’ın bu hamlesine ayrıldığı partinin vekil ve divan üyelerinin (Ümit Dikbayır ve Metin Ergun) eleştirisi “tiyatro” ithamıyla oldu. Özdağ’ı iktidara hizmet etmekle suçlarken, iktidar mensubu ve oldukça güçlü bir bakan olan Soylu’yla restleşmesi, İYİ Partilileri ikna etmedi. Üstelik Özdağ’ın yakaladığı görünürlük soru işaretleri de uyandırdı – Soylu’nun “operasyon” ve “istihbarat elemanı” ithamlarının yersiz olmadığına dair tespitler yine sosyal medyada yayıldı. Özdağ ve Zafer Partisi ile ilgili anketlerin ve paylaşımların normalin ötesinde, aynı hesapların daha önce yaptığı etkinliklerle karşılaştırınca tuhaflık arz eden bir şekilde ilgi görmesi, Özdağ’ın sosyal medya gündemini etkilemek için bot hesaplar, yazılımlar ve “troller” kullandığı iddialarını güçlendirdi.
Özdağ’ın serüveni, partisinin kadrosuzluk olan yorumlanan görüntüsü ile karşılaştırılınca gerçekten “bir tuhaflık var” dedirten cinsten. Partiyi birlikte kurduğu ve İYİ Parti’den birlikte ayrıldığı Adana Milletvekili İsmail Koncuk bir süre önce istifa etmiş, irili ufaklı istifalar ve hatta ithamlar serisinden sonra, son olarak Genel Başkan Yardımcısı Bartu Soral istifasını duyurmuştu. Parti’de Ümit Özdağ haricinde Türk siyasetinde geniş kitleler ve karar alıcılar tarafından tanınan bir aktör olmadığını söylemek mümkün. Ancak Özdağ uyguladığı stratejiyle, troll marifetiyle olsun ya da olmasın, ciddi bir görünürlük kazandı. Bu görünürlüğün partisine oy olarak gelip gelmeyeceği ve bu durumun siyasetin geri kalanını nasıl etkileyeceği asıl sorulması gereken soru.
Özdağ henüz anketlerde görülmüyor, ancak anketlerde görülmemesi seçmen nezdinde karşılığı olmadığı anlamına gelmiyor. Zira bütün dünyada sosyal medyayı asıl mecrası olarak kullanan partiler var ve bu partiler çoğunlukla niş tabir edilen seçmene oynadıklarından, alışıldık anketlerde görülmeyebiliyorlar. Büyük partiler dahi, zaman zaman “suskun çoğunluğun gizli gündemi”ni yakaladıkları için anketleri yanlışlayabiliyorlar: Bunun en büyük ve en ses getiren örneği, 2016’da bütün anketlerin kaybedeceğini öngördüğü ve Cambridge Analytica skandalından hatırlanacağı üzere sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanan Trump’ın seçim zaferidir. 2021 yılında Aksoy’un, 2022 yılında SODEV’in yaptığı anketlerde %58 ve %55 oranlarında “Suriyeliler geri dönmeli” diyen seçmenin varlığı göz önüne alındığında, iktidar partisine oy veren seçmende bile bu görüşün %40’ın üzerine çıktığı hesaba katıldığında, Özdağ’ın infial uyandıran “göçmen haberleri” devam ettikçe ve etkili psikolojik harp hamleleri ile bu haberlerin kendisi üzerinden konvansiyonel medyada görünürlüğünü sağladıkça sürpriz yapma ihtimali hiç de düşük değil. Üstelik İpsos’un düzenli kamuoyu araştırmaları 2018 başından beri “ekonomi”nin en önemli sorun olarak “terör”ü geçtiği ve geri kalan üç sorunun toplamından daha fazla sorun olarak görülmeye başladığını gösteriyor. Böyle bir ortamda, örneğin, HDP’li seçmenin Suriyelilerden en rahatsız olan seçmen gruplarında başı çekmesi şaşırtıcı değil – geleneksel olarak Kürt kökenliler tarafından doldurulan işgücü alanlarında Suriyeliler rakip olarak görülüyor. Ekonomi kötüye gittikçe fatura sığınmacılar ve kaçak göçmenlere kesiliyor ve onlar tarafından işlenen suçlar, toplam suçtaki payı daha düşük olsa da, daha görünür hale geliyor.
Bu bakımdan Özdağ’ın alacağı oy yüzdelik dilimde küçük yer işgal etse de, seçimin gidişatını belirleyebilir. Zira gelenekselleşmemiş, oturmamış bir seçmen kitlesi yaratmış ve bütün siyasi hesapları rahatsız etmiş olacak. İYİ Parti’de “Ömer’in Yolu” gibi tabanı rahatsız eden hamleler, istifalar, divan tartışmaları gibi kronikleşen sorunlar var, üstelik hem İYİ Parti ve CHP tabanı, hem Gelecek ve Deva Partilerinin tabanı, 6’lı masanın dayattığı uzlaşma zaruretinden rahatsız görünüyor. İYİ Parti ve CHP’nin mevcut politikalarından ve taviz verme zorunluluğundan rahatsızlık duyan özellikle genç seçmen, artık bir ”sosyal medya fenomeni” olan Özdağ’ı ciddi bir alternatif olarak görüyor. Meydan okuyan, kavga çıkaran, radikal ve sivri dil kullanmaktan çekinmeyen siyaset dili, “Öfkeli Genç Türkler”i tatmin ediyor. Bu kitle kronikleşen tatminsizliğinden ötürü iktidar yahut başarı değil, temsil ve tatmin aradığı için, mevcut partisinden kopup Özdağ’a oy vermeye hazır – hatta oy vereceğini yüksek sesle dile getiriyor. Özdağ’ı “ders verecek” bir misyonla gören bu kitle, sesini duyuramadığı partisine Özdağ yoluyla bir “ayar verme” arayışında.
Özdağ’ın hitap etmesi muhtemel olan bir kesim de, İYİ Parti kopuşuyla görece küçük kalsa da, MHP içindeki AK Parti politikalarından hala rahatsızlık duyan, sığınmacı meselesinden özellikle rahatsızlık duyan kitle. Özdağ’ın bütün bu potansiyel alanlardan birkaç yüz bin seçmeni kendisine çekmesi demek, %2’nin Zafer Partisi için hiç de uzak bir hedef olmaması demek – girdiği ilk seçimde bütün kadrosuzluğu ve söylemsizliğine rağmen %2 alan bir Zafer Partisi, hem iki ittifakın mevcut planlarını bozacak, hem de siyasetin geleceğine büyük etki edecektir.
Bir Cevap Yazın